Ayşe RevanEdebiyatMart '25

İçimi döktüğüm şehre bahar gelmiş. Baharının etkisi yok düşümde, dünyamda İstanbul! Mutluluğun nasıl olur senin diye sorma. Hep böyleydin de deme bana.

İstanbul, gözlerime bak ve gördüğünü anlat bana. Bahar mı gördüğün? Yanılıyorsun. Sen mi? Sen de değilsin görünen. Derine bak, daha derine cesaretin varsa. Yüreğime giden yoldan, Süveyda’nın harabelerine çıkan dönemece bak.

Anla derdimi ve çöz hadi çıldırtan zamanın ve bilinmezliğin hikmetini. Çabalamak, yapabildiğim ve umuduna tutunmak, tek bildiğim. Umudum O’ndan.

Aklında gezinip duran ne diye sorma. Kucak kucak eksiklik kuşatıyor beni.

Ruhumla bedenim aynı yere sığışamaz oldu. Sanki biri çıkıp gitse, yerinden rahatlayacak soluksuz zerrelerim. Ruhuma hükmüm yok, bedenimse bana göre ağır yük…

Gözyaşlarım akıp giderken, Nisan yağmurları aynasında kendini seyretmek istiyor gözlerim. Ve ben akan yaşların içimden koparıp götürdüklerini kimselere fark ettiremiyorum. Kimseye! Sana bile, İstanbul…

Gönlünün değerli hanesinden an olsun geçmedi mi adım? Bilirsin, ölüm dahi kavuşmadır vuslata yananlara. Ah! Ağladıkça yanan firkat ateşi mi düştü bana? İzin ver, yakınlık umuduna yaslansın yaşamımın kısıtlı beklentileri. Yakınlığın taşısın bizi Sonsuz’a.

Gücüm yettiğince bağırıyorum: Mutluluk paylaşılınca çoğalırmış! Yalan!!! Sadece mutlu olanlarla paylaşın lütfen. Ancak onlarla çoğaltırsınız. Rahatsız etmeyin puslu dünyamda beni. Dünyaya dair ışıltılarınızı istemiyorum. Acı veriyor daha çok bahar tablolarınız ve hayat dolu söylemleriniz. İsterseniz de kurtaramazsınız gülümsemeler boşuna… Beni bırakın ve gidin şimdi. Hemen şimdi!

Tüm kalabalıkların yalnızlığı suratıma çarptığı yerdeyim şimdi. Yaşamı tüketen zehrin yaşamın tadı diye sunulduğu yerde. Tüm katillerin önce yürekleri vurduğu yerde. Yorgun, tükenmiş, çaresiz… Hasrete düşüren cevapların, sorulmaya korkulan cevapları var aklımda. Aklımı alsan da aklımdan seni almasın Yaradan. İstanbul… Yanımda kal… Ve al beni beyhude yorulduğum çıkmazlardan. Al ve aydınlık gönlünün daha yürüyemediğimiz mutlu sokaklarına götür.

Boşuna tavsiyeler, iflah olma zamanım baharlara yetişmedi. Geç kaldım İstanbul. Her şeye, herkese. Ve sana İstanbul. En çok sana geç kaldım, tüm beklemelerini tükettiğini bilmemenin saflığıyla. Yakacak gemim bile yok, görmüyor musun? Bana gemileri yakmanın hesabını yapmaktan bahsetme. Gözlerinde kaybolmanın düşünü gördüm. En kazançlı kayıptı bana. Geceyin karanlığında gönlünün aydınlığına uyandım. Şükürlerim, senin sevginin kalbime değmesiyle başlamalıydı. Ah! Şükre de geç kaldım… Ama şükür varsın, aklımdasın, duamdasın.

Vefaya da geç kaldım İstanbul. Ama sen bilmesen de ben senin en çok vefana hayranım. Sonsuz sevginin kalbime koyduğu emanetisin. Değerini bilemedim. Geç kaldım mı sence?

Sen… O’nun tarafından sevildiğimin en iyi görebildiğim delilisin. İstanbul, sen nesin? Gönlüme perdesin…

Ayşe Revan

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment