“Çocuklarım için her tür fedakârlığı yaparım.”
Bu cümle hepimize tanıdık gelir. Onların iyi bir eğitim alması, sağlıklı beslenmesi, güzel kıyafetler giymesi için elimizden geleni yaparız. Ancak çoğu zaman gözden kaçırdığımız bir şey vardır: Çocuklarımızın ruhsal sağlıkları. Onların iç dünyasında neler olup bittiğini ne kadar merak ediyoruz?
Bu yazıda, çocuklarımızın ruhsal ihtiyaçlarını daha iyi anlama ve gerekli durumlarda Uzman desteği alma konusunda farkındalık oluşturmayı amaçlıyoruz.
Fedakârlık Algısının Yanılgıları
Toplumda fedakârlık denince genellikle fiziksel çabalar ve maddi imkanlar akla gelir. Anneler erken kalkar, babalar geç saatlere kadar çalışır. Çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılamak, onların mutluluğunu görmek için çoğu zaman kendi isteklerimizi geri plana atarız. Çocukların isteklerini yerine getirdikçe, ebeveyn olarak görevlerimizin tamamlandığını düşünürüz ve onların duygusal ihtiyaçlarını genellikle göz ardı ederiz.
Ancak fiziksel ve maddi fedakârlıklarımız, çocuklarımızın iç dünyasına dair yeterince farkındalık geliştirmediğimizde eksik kalır.
Yazımıza Ali Bey ve Zeynep’in Hikayesi ile devam edelim, bakalım siz bu hikâye de kendinizden neler bulacaksınız?
Ali Bey, 12 yaşındaki kızı Zeynep için her şeyi yapıyordu. En iyi okullara gönderiyor, özel dersler ayarlıyordu. Ancak Zeynep son günler de içine kapanmıştı. Ali Bey bunu bir süre “ergenlik dönemi” diye geçiştirdi. Oysa Zeynep, okulda yaşadığı zorbalık nedeniyle derin bir yalnızlık çekiyor ve bunu kimse ile paylaşamıyordu.
Eşinin ısrarlarına daha fazla karşı koyamayan Ali Bey bir uzman desteği alarak kızının sorunlarını fark etti. Bu destek Zeynep’in duygularını paylaşmasına olanak sağlarken , baba ve kız arasındaki sevgi bağını da güçlendirdi.
Bu hikâye bize şunu hatırlatıyor: Çocuklarımızın duygusal yaralarını ihmal etmek, onların geleceğini riske atmak anlamına gelir.
Toplumda terapiye gitmek maalesef hâlâ bir tabu. “Benim çocuğum deli mi?” ya da “Bizim ailede böyle şeyler olmaz” gibi önyargılar, çocuklarımızın ruhsal sağlığını arka plana atıyor. Oysa terapi, yalnızca sorunları çözmek için değil, sağlıklı bireyler yetiştirmek için de önemli bir destektir.
Çocuklarımız küçücük bile olsa bir fiziksel yara aldıklarında hemen doktora koşuyoruz.
Peki, ruhsal bir yara aldıklarında neden görmezden geliyoruz?
Terapi, çocuklarımızın duygularını anlamak, sağlıklı iletişim kurmak ve onları daha güçlü bireyler haline getirmek için değerli bir araçtır.
Çocuklar, anlaşıldıklarında daha mutlu ve özgüvenli bireyler haline gelirler. Ancak pek çok ebeveyn, çocuklarını anlamak yerine kontrol etmeyi tercih eder. Halbuki çocuklarımızın en önemli ihtiyaçlarından biri de anlaşılmaktır. Bunu en iyi etkin dinleme yaparak sağlayabiliriz.
Bu konuda yol göstermemizi isteyen sevgili ebeveynler için pratik bir öneri:
Her gün çocuğunuzla 10 dakika boyunca birebir zaman geçirin. Yargılamadan, öğüt vermeden sadece dinleyin. Bu küçük alışkanlık, aranızdaki bağı güçlendirecek ve çocuğunuzun size açılmasını kolaylaştıracaktır.
Çocuklarınızın duygularını ifade etmesine izin verin. Onlara açıkça
“Senin için buradayım”
“Seni …………… rağmen seviyorum” mesajını verin. Bu tür bir destek, onların ruhsal sağlığını korumada büyük rol oynar.
Kendi Yaralarımızla Yüzleşmek
Çocuklar, ebeveynlerinin yansımasıdır. Kendi travmalarımızla yüzleşmeden, çocuklarımıza sağlıklı bir gelecek sunmamız mümkün değildir. Çocukluğumuzda yaşadığımız duygusal yaralar, bilinçsizce çocuklarımıza aktarılabilir. Bu döngüyü kırmanın yolu, önce kendi iç dünyamızda barış sağlamaktan geçer.
Bir ebeveyn olarak kendi duygusal yüklerimizle yüzleşmek, sadece kendimizi değil çocuklarımızın geleceğini de özgürleştirir ve iyileştirir.
Çocuklarımızın ruhuna ışık olmak istiyorsak, önce kendi karanlıklarımızla yüzleşmeliyiz.
Bir çocuğun en büyük şansı, yaralarını taşıyan değil, onları iyileştiren veya iyileştirmek için samimi çaba harcayan bir ebeveyne sahip olmaktır.
Bazen çocuklarımızı kendi yaralarımızla yaraladığımızı çok geç fark ederiz.
İki nesil arasında yaradan oluşan bir köprü hikâyemize bir kulak verelim,
Yeliz 7 yaşında bir çocuktu. Son zamanlarda içine kapanmış, okuldan gelir gelmez odasına gitmeye ve kendini yalnızlığa mahkûm etmeye başlamıştı. Annesi Aslı, Yeliz’in bu hâline üzülüyor ama nasıl bir çözüm bulacağını bilmiyordu. Bir gün Yeliz gözyaşları içinde eve geldi: “Anne, herkes bana bağırıyor. Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum.”
Bu cümleler Aslı’ya çok tanıdık geldi. Çünkü kendi çocukluğunda da hep aynı duyguları hissetmişti. Eleştirilerle büyümüş, sevgiyi hak etmek için sürekli çabalaması gerektiğini düşünmüştü. O gece Aslı, kızıyla olan ilişkisini sorguladı. Bu duygusal döngüyü kırmaya karar verdi.
Aslı, bir terapiste başvurdu ve geçmişiyle yüzleşmeye başladı. Kendi çocukluğunda yaşadığı duygu eksikliklerini hatırlayıp, bu eksikliklerin zamanında onda oluşturduğu kırgınlıkları fark ettikçe, Yeliz’e olan yaklaşımı da değişti. Eleştirmek yerine anlamaya, hataları düzeltmek yerine destek olmaya yöneldi. Yeliz, annesindeki bu değişimi kısa sürede fark etti.
Bir gün Aslı’ya sarılarak şunları söyledi: “Anne, yanlış yapsam bile beni sevdiğini biliyorum.” Aslı, o anda sadece Yeliz’in değil, kendi yaralarının da iyileştiğini hissetti.
Sevgili dostlar, geleceği şekillendirmek bizim elimizde.
Çocuklarımızın ruhuna dokunmak, en büyük fedakârlıktır. Maddi imkanlar bir yere kadar yeterli olabilir, ancak onların iç dünyalarına kulak vermek, terapi gibi desteklere açık olmak ve duygusal yaralarını iyileştirmek, onlara sunduğumuz sevginin en güçlü kanıtıdır.
Ebeveynlik yolculuğunda kendi yaralarımızı da iyileştirerek, çocuklarımızın geleceğine umut ve sevgiyle dolu bir dünya bırakabiliriz.
Unutmayalım ki,
Fedakârlık, yalnızca vermek değil; anlamak, dinlemek ve birlikte iyileşmektir.
Sevgiyle, Umutla ve Şifa ile kalın…
Canan Say