Aralık '24Ayşe RevanEdebiyatYazarlar

 

Aralık… Kapı aralık. Sessiz gecede. Issız yolda. Bir başıma. Karda kışta. Adımlarım boşlukta. Karanlığın ortasında. Bir ay ışığı kaldı dünyamda…

İki yanım var iç içe: Çocuk yanım; hırçın, susmuyor, ağlıyor, sızlıyor, feryat figan… Diğer yanım; geçmiş karşısına, anlatıyor, tatlı dille, tebessümle, içten, gönülden, aralarına öğütler serpiştirilmiş masallar uyduruyor durmadan.

Gecenin sonu gündüzdür, kışın sonu bahardır. Bazı sıkıntılar gece gibidir; sadece saatler sonra gündüz… Bazıları kış gibi; aylar, aylar, aylar sonra bahar. Bazen bunlar ardarda gelir. Önce geceyi yaşarsın, sonra kış başlar; aldanırsın, kışı gece gibi çabuk geçer sanırsın. Bir gece vakti müddet dolunca, gelmedi gündüz, sonu yok diye bırakırsın; aldanırsın, seni bahar bekler, lakin ulaşamazsın.

Bazen bir kış atlatılır da baharda gelen bir geceye katlanamazsın, sanırsın aylar var önünde, bitmez bu çile, geçmez bu gece. Bekleyemezsin sadece saatler sonraki gündüzü, güneşi, sabahı…

Masal bitti, açtım gözlerimi, usulca geçtim karşıya. Masum soruları olduğunu düşündüğüm çocuk yanıma geldi işte. Ağlamak, oyunu. Gözyaşları, oynadıkça kaybettiği en değerli oyuncakları şimdi. Sonuna kadar ‘neden?’ doldurmuş içini, taa diline kadar? İzin vermemiş, dili dışarı çıkaramamış hiçbirini. “Nasıl?’ların hiçbirinin cevabı bu ‘neden?’e yardım edememiş.

Konuşmaya başlayan çocuk, “Bu dünya bana dar. Bir yanım dargın, çok dargın.’ diyor. ‘Bundan sonra’ ne geçkin bir ifadedir. ‘Artık’ kadar zavallı kelime, gelmesin cümlelerime. Çocuk yüreğimle, yüreğimi koyacağım yerin belirsizliğindeki karmaşıklığı hiçbir sözcüğün tesellisi kurtaramaz.

Masal yeniden, yeni masaldan cümleler. Kudreti Sonsuz Padişah, herkes için bir kapı aralamış. Kapı aralık. Yaramazlıkları bırakmayan çocuklar bu kapıdan geçemezmiş, aralık olsa dahi. Kapı neden aralık? Rahmetten, merhametten, şefkatten. Sınırlı ve sonlu. Şefkatli insanlar arasında, Sonsuz Şefkat Eli değmedikçe bütün düşler kırgın, yorgun, suskun. Bütün masallar acımasız, doğrusuz, tutarsız. Allahım! Aç rahmet kapılarını ardına kadar ve al inayetinin içine ikimizi/bizi/hepimizi.

İstanbul… Sana anlatıyorum tüm bunları. Huzurla, içim rahat sadece sana yazıyorum tüm olanları. İstanbul… Uzaktasın. Uzaklık yakınlığa ulaşan en kestirme yol olsun. Sorular var aklımda İstanbul. Döksem gözyaşlarımı, denizleri taşırmadan. Söyler misin bana kırık bir kalp en güzel hangi şarkıyı söyler? Ayrılıklardan üşümüş çocuksu bir yürek hangi masalla avutulur? Ve anlatır mısın İstanbul, gurbetteki aşıklar vuslatı nasıl bekler? Var mı başka ayrılık beklemesi buna benzeyen…

Sen… Kapanmak istemeyen, yola bakmaktan yorulmayan gözlerim! Sen benim için gökten şefkat düşecek diye hiç kapatamadığım avuç içimsin. Her anımda şükretmeye çabalayışımın ete kemiğe, taşa toprağa bürünmüş hali sensin… Bakalım beklenen gözler, şefkatle mayalı muhabbet gözleri ne zaman senin avuçlarının içine bakacak ve nasıl yansıyacak?…

Ayşe Revan

29 Kasım 2010

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment