Asıl adı Ömer Okçu olup, yazılarında kullandığı “Hekimoğlu İsmail” müstearı dedesinin adıdır. 1932’de Erzincan’da doğup, burada ilk ve orta öğrenimini bitirdikten sonra 1952’de Zırhlı Birlikler Okulu’ndan mezun olmuştur. Daha sonra astsubay olarak göreve başladığı Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 1972’de emekli olmuştur. 2009 yılı itibarı ile 80 baskıyı geçen, bir dönem yasaklanıp daha sonra serbest bırakılan Minyeli Abdullah romanını 1967’te yazmış ve bu eser ile tanınmıştır. Gazeteciliğe haftalık İttihad gazetesi ile başlayıp 5 yıl Yeni Asya Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapan ve 1975’te Sur dergisini çıkaran Okçu, Türdav’ın ve Timaş’ın kurucuları arasındadır. Birçok dergi ve gazetede yazılar yazan Hekimoğlu’nun 40’tan fazla eseri olup, yurt içi ve yurt dışında yüzlerce konferans vermiştir. Kendisine Harran Üniversitesi tarafından “Edebiyat Doktoru” unvanı verilmiştir. Çok sayıda ve değişik konularda eserleri vardır.
Hekimoğlu İsmail abi dil bilmesi, yurt dışında çalışmış olması, değişik ülkeleri görmüş olması, askeri eğitim görmüş olması ve dahi geniş yelpazede okuyan birisi olması ile, içinde bulunduğu, mensubu olduğu camianın klasik formasyonundan, ufkundan çok daha ileride geniş yelpazede düşünen araştırma, açılımlar, sunumlar düşüncesinde olan ve sanat düşüncesi gelişmiş birisi olarak da İslami meseleler ve Risale-i Nur anlatımlarını sanat dilini kullanarak da anlatmak için gayret eden bir isimdi. Bu konuda da eserler vermiştir. Mesela Minyeli Abdullah bu noktada bir başyapıttır. Orada Müslümanların çektiği sıkıntı ve problemleri roman dili ve sanat dili ile anlatmaya çalışmış, yanılmıyorsam 80 küsurun üzerinde baskısı yapılmıştır. Korsan baskılarla kaç eder bilemiyorum. İslami kesimlerin hepsinde büyük kabul görmüş, herkes o romanda kendisini bulmuştur. Çünkü Müslümanlar, dindarlar değişik saiklerle sanattan uzak kalmışlardır. Hekimoğlu ise sanat diliyle anlatımın ne kadar önemli bir şey olduğunu idrak ettirmiştir. Bir çok kişiye istidadını açığa çıkarması noktasında ilham kaynağı olmuştur. Bilahare romanın filmi de yapılmıştır..
Hekimoğlu İsmail abi hem çocuklara, hem gençlere, hem de olgun yaştakilere hitap eden çokça eserler yazmıştır. Etkisi oldukça büyüktür. Yeni şeyler çıkartması, yeni yollar denemesi ve yapıp ettikleri ile umutları yeşertirken, ilham verirken, bir yandan da bazılarında endişelere sebep oluyordu. Muhtemelen bir çoklarında olduğu gibi katı tutum sergileyenlerce de sıkıntı yaşamıştır.
Yeni yollar/ tarzlar hep şüphe, endişe ile karşılanır. Oysa başta da dediğim gibi geniş yelpazede bir eğitime, okumaya sahip, dünyada bir çok ülkeyi gezmiş Batılı eserleri de İslami eserleri de okumuş bir aydın kişi olarak klasik anlatım tarzları ona dar geliyordu. Bilgisi ve ilmiyle dünya çapında ses getirecek, her kesime etki edecek anlatımlar peşinde idi. Klasik anlatımlar, yöntemler, tarzlar olsun du ama Üstadın dediği gibi “Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal” anlayışında idi. Üstadı da nice eski tarzların arasından sıyrılıp yepyeni tarz ve üsluplar geliştirmemiş mi idi..! O da itirazlara maruz kalmamış mı idi..! Esas olan, temel olan iman-ı billah / marifetullah, m¹¹uhabbetullah mevzusu idi. İbadetin önemi idi bu. Kebairin terki için bunları anlatacak, işleyecek, hem Nurlar hem başka İslami temel eserlerden istifade ile bir zihniyet inşa etmek istiyordu. Bu eserlerinde, çabalarında da hep görülüyordu zaten.
Zaman zaman yargılandı, sıkıntılar da yaşadı. Ama çekilmedi, hep Üstadı gibi gayret etti. Yanlışı gördüğünde Üstadı gibi “Hakkın hatırı âlidir hiçbir hatıra feda edilemez” düsturunu dayanak yaptı. Belki haset edenler de oldu ama o onlara da yol açtı. kendini aşacak istidatlardan gayet mutlu olurdu zaten. Nesl-i cedid yepyeni evrensel tarzlar ile, eserler ve anlatımlar ile her alanda neşv-ü nema bulsun istiyordu. Kitaplar yazdı, dergiler çıkardı, konferanslar verdi, sohbetler etti boş durmadı. Müslümanların ekonomi alanında da boş durmaması için yazdı, teşvik etti.
Kendisi ile yıllar önce tanışma, sohbet etme imkânı da buldum. Hem de iki arkadaş ile birlikte dar dairede sohbet ettik. Sorular sorduk, cevaplar aldık. En önemli sorduğum sorulardan biri bazı mevzularda Nur talebelerinden bazılarının katı tutumlarını şikayet ettim, genel olarak neden böyle yapıyorlar dedim. Sorduğumda, eleştirdiğimde cevap vermek yerine azarlayıp “git sen 20-30 kere Risaleleri bitir öyle gel” diyorlar dedim. Birden ciddileşti ve öyle tiplere kızgın olduğunu belirterek “çokça okuyup hatta çok bahisleri ezberleyenler de var. Mühim olan anlamak, onu yaşamak, hayata uygulamaktır, (o dönemde Risale Külliyat olarak CD’lere yüklenmişti) bilgisayara koy risale CD’sini PC’ye satır satır okusun, manası nedir yaşamadıktan, anlamadıktan sonra” dedi.
Allah ebeden razı olsun, mekânı cennet olsun.. İnşallah anlayanı, yolundan gideni çok olur. “Hayırlı işlerin çok muzır manileri olur” sözü gereği yapmak istediği, yaptığı ne varsa engelleyenler, mani olmaya çalışanlar, kem gözle bakanlar, kem söz edenler de elbette olmuştu. Niyeti de, yaptıkları da hep hayır üzere idi. Örnek alınması gereken önemli ve kıymetli bir ağabey, kıymetli bir insandı. Mekânı Cennet olsun..