Aralık '22EdebiyatYuşa Irmakabstract painting of nature

Bilgi çağına girdiğimiz geçen yüzyılda bilginin ve aklın uğradığı ihaneti görmek, çok hüzünlendiriyor beni. Yaşantısıyla, sözleriyle “çağdaş ve modern” olduğunu iddia eden insanlar, bilgi ve bilgiyi kullanmaya bir sokak kedisi kadar değer vermiyor.


Oysa daha düne kadar, inançlarını bilginin ve aklın ölçütleriyle tartarak bulduğunu söylemiyor muydu bu insanlar? Hani görmediği bir şeyi, aklının kabul etmediği bir nassı onaylamıyorlardı! Şimdi tarifi imkânsız bir ikiyüzlülükle kendini şansın, büyünün ve sıradan heyecanların kollarına bırakmışlar.


Doğrusu bilgiyi küçümseyip aklı yok sayan birinden; sağlıklı düşünce, sağduyulu ve adil davranış beklemek gaflettir! Ötesi de yok. Duyguları ve ön kabulleriyle yaşamaya alışmış bu insanların tutum ve davranışlarıyla ayaklarının ucunu görebilmelerine bile şaşırıyorum doğrusu. Kafanızı kaldırıp etrafınıza bir baktığınızda insanların; toplum meselelerinden uluslararası anlaşmazlıklara, geçimlerini sağlamaktan eğlence biçimlerine, sevgilerine, aşklarına, düşmanlıklarına, nefretlerine kadar, ilgili oldukları hemen hemen her alanda, sonu gelmez bir hayalcilikle yaşadıklarını görmek çok korkutucu geliyor bana. Geleceklerini şansın, büyünün, tesadüflerin eline bırakarak yaşamak çok gülünç ve çok da korkunç bir durum nazarımda. Bu insanların yarına, öbürgüne, bir yıl sonrasına ait düşünceleri ve planları bile yok. Dahası planlarını gerçeğe dönüştürmek için yorucu, terletici, uzun soluklu çalışmalara da hiç mi hiç yanaşmak istemiyorlar. Herkes okumak, bilgi edinip o bilgiyi kullanmak yerine kısa yoldan fenomen olma, iki laklakla kolay yoldan para kazanma derdinde… İşin, gücün, alınterinin, gözyaşının kapısını hiç kimse tıklatmak istemiyor nedense. Fakat yükselmeyi, ün kazanmayı, başarmayı, galip gelmeyi, zengin olmayı çok istiyorlar. Hayat tarzlarını başkalarına dikte ettirmek, kendileri gibi düşünmeyenleri yok etmek istiyorlar. Her şey birden değişiversin, büyülü bir el tutup kendilerini yükseğe çıkartıversin istiyorlar. Sanıyorlar ki bütün kazanımlar, talihin bir oyunu! Başarılar, ayak oyunlarıyla, sesini yükseltmelerle, birilerini yok edivermekle kazanılır sanıyorlar. Bütün ‘var’ların altında, aklın sınırsız gücünün yattığını; bilginin ‘insana acı veren’ kamçısının, başarının ve yükselmenin anahtarı olduğunu maalesef ki hiç bilmiyor ve idrak edemiyorlar…


İnanın içim yanıyor bu kitleye. Bunlara “ölüm var” deseniz bile nafile. Çünkü ölümü bile akıllarına getirmiyorlar. Yani öleceklerine inanmıyorlar…


Her ne ise, Orhan Pamuk’un eniştesi ve Hayat Dergisi’nin sahibi Şevket Rado’dan bir hikâye okumuştum yıllar önce. Onun bilginin yüceliğine yönelik anlattığı bir hikâyeyi hatırladım.


Hikâyede: “Bir zamanlar Mein balıkçısı diye, talihi ile meşhur bir adam varmış. Mein kıyılarında balık pek az tutulduğu halde bu adam ne zaman balığa çıksa boş dönmez, sepetler dolusu balıkla gelirmiş. Adam bu yüzden para kazanırken talihi de dillere destan olmuş. O kadar ki, birinin fazla talihli olduğunu anlatmak için “Mein balıkçısı gibi talihli” demek adet haline gelmiş. Günün birinde balıkçı ölmüş. Tören için evine gelenler, Mein balıkçısının evinde balık ve su üzerine zengin bir kütüphane olduğunu hayretle görmüşler; adamın neden balık avından boş dönmediği o zaman anlaşılmış.” der yazar.


Evet, bilgi çağının kapısının önünde durup onu kullanmak yerine hususiyle sosyal medyada boş işlerle uğraşan insanları gördükçe içim parçalanıyor. Bu insanları bu hale getiren şeyin ne olduğunu da biliyorum ama onu burada anlatabilmemin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Ancak yaşadığımız bu günlere bakıp gördüğümüz korkunç ihanet ve ikiyüzlülüğün karşısında insanın küçük dilini yutmamasının bile mucizevi bir şey olduğunu söylemek isterim. Son tahlilde ustam Salah Birsel’in sözüyle yazımı bitirmek istiyorum. Ne diyordu üstad: “Ey aklım yerinden çık ve bir daha geri dönme…”


Kalın sağlıcakla…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment