Kalbim
Nezafet Cangül
Ben seni hiç bilmezmişim.. hep o kırmızıya boyanan kağıt üstündeki anlamsız şekil sanırdım seni.. halbuki sen neleri sığdırmışsın içine. En çok bayram sabahlarının sıcaklığında hissettim seni.
Annemin babamın ellerinden öperken ve o ellerin sonra yanaklarımı sarmasından.. sonra top peşinde koşan ayakların sana verdiği zorla arada bir gümlettim seni.. ve anlamsız mahalle kavgalarının seni daraltmasından anımsadım yine seni..
Adım adım yaklaşıyordum sana ama hala avucumda değildin…
Biten lise yılları ve kazanılan üniversite sınavları.. artık biraz daha dingin ama derin bir sevinci temsil etti seninle..
Ve artık bir arkadaş bulmuştum sana senle beraber çarpsın diye.. bambaşka ve yepyeni bir dünya açmıştım sana böylelikle..
İlerleyip geçti yıllar, dünyanın en büyük hazzı, Allah’ın en büyük lütfu evlatlar basacaktım artık senin bağrına..
Seni böylelikle daha farklı ve daha buudlu bir hale getirmiştim..
Amma…
Bir türlü tam bilemiyordum seni, anlamsız bir boşluk vardı sol yanımda..
İnançsız değildim yıllarca ibadet etmiştim.. ama seni tam manasıyla tatmin edememiştim.
Ve seni seccadeyle buluşturdum, secdeye kavuşturdum, dua ile yoğurdum; gözyaşında kavurdum..
Ve artık şimdi seni buldum.. sen benim ben de senin oldum.
Meğer sen ne yangın yeriymişsin. Olanca göz damlası söndüremedi alevini.. Gelmişime ağladım geçmişime ağladım. Hayırsız bir evlat olarak anama babama ağladım.. vaktini boşa sattığım evladıma ağladım.. sevdiğime, sevmediğime, bilip bilmeyip istediğime, nankörlüğüme ve körlüğüme, kulluktaki kördüğümlüğüme. Masiva özgürlüğüme ve Nefis hükümranlığına ağladım.
Biraz olsa da hüzne boğdum seni..
Sonra geldi aklıma o mahzun nebi..
Daha beşiğindeyken ümmeti ümmeti diyen sesi..
Ve veda hutbesinde ağlayan o tevazu simgesi..
Ah kalbim keşke hep böyle kalsam seninle. Altın kalıplarını değişmem yerine.
Ama bilirim bürününce gaflet gömleğine.. Sen darda ben zorda daha çok debelenirim. Ah kalbim dert benim, dert çekmek senin…
Kalpler yalnız Allah’ı anmakla mutmain olur.