İslam tasavvurunda insan kutsaldır, eşref-i mahlûkattır. Bu üstünlüğünü koruyabilmesi için doğum öncesinden başlayan eğitim süreciyle hazırlık gerekmektedir. Dini inançlarını tanıması, gereği gibi algılaması ve yaşantısını bu temeller üzerine bina etmesi, insan-hayat-varlık-âlem tasavvurunun dengeli bir şekilde oluşması gerekir. İnsan, hayatı boyunca kendini keşif yolculuğuna çıkar. Bu yolculukta onu yönlendirecek bilgi ve belgeleri tanıması gerekir.
Tarih boyunca insanların kendini mutluluğa götürecek bilginin önünde birçok engeller çıktığı gibi, günümüzde de modern dünyadaki din algısı bu sürecin parçası olarak önümüze çıkmaktadır. Aydınlanmanın, dine karşı bir olgu gibi gösterilmesi, dinin çeşitli ideolog ve aydınlarca gerilemenin öznesi kabul edilmesi, yeni kurulan devletlerin ideoloji anlamında dini referans almaktan kaçınması, son dönemde terör eylemlerinin ana merkezinde din gösterilmesi, dini yaşamaya gayret edenleri veya referans alanları ciddi sıkıntıya sokmakla kalmayıp toplumun da dinden uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Dönemsel baskı ve inkârlara rağmen din, geleneğin güçlü damarı olarak her devirde canlı kalmıştır.
Din eğitimi hayat eğitimidir. Bu bir akademik alan değildir. Din demek yaşam demektir. Bu hayatın temelinin sağlam bir şekilde atılması, bireyin mutluluğuna nüve teşkil edecektir. Dini temeller insan psikolojisinde, varlık anlamında, sosyal çevresinde olduğu için dini tanımak, yaşamak ve diğer nesillere aktarmak insanların başlıca amaçlarından olmuştur. Türkiye’de İslam din olarak tarihsel, kültürel, sosyal ve yaşamsal bir gerçekliktir. İnsanlarımız doğal olarak yaşadıklarını sonraki kuşaklara aktarmak istemektedirler. Türkiye’de kurumsal anlamda bu noktada bir çok zorluğun yaşandığı vakıadır. Kur’an kurslarına alınma yaşının yükseltilmesi, imam hatip liselerinin kısmen kapatılması, ilahiyat fakültesi kontenjanları ile oynanan oyunlar, El- Ezher gibi dini eğitim veren kurumlardan alınan diplomaların denkliklerinin iptal edilmesi vb. gibi sorunlarla karşı karşıyayız. Dini eğitime yapılan maddi ve manevi engellemelere rağmen anne- babalar bu noktada yılmadan gayretlerine devam etmektedirler. Ancak birçok problemlerimiz mevcuttur. Bu noktada yapılması gerekenler üzerinde duralım.
Çocuğun dini eğitimi doğumla birlikte bilfiil başlar. Anne babalar doğum öncesinden kendilerini bu sürece hazırlayacak tecrübe ve okumaları gerçekleştirmeleri elzemdir. Çocuğun isminin ezanla kulağına söylenmesi bir İslam geleneğidir. Çocuğunu abdestsiz emzirmeyen anneler, çocuğuna haram lokma yedirmemeye çalışan babalar eğitimin en köklüsünü vermeye başlamıştır bile. Anne babanın namaz kılması, yüksek sesle Kur’an okuması çocuğun hayata bakışında ilk gözlemler olarak onun ruhuna etki edecektir.
3-4 yaşından itibaren cami ve mescidlere çocuğu götürmek ve alıştırmak gerekir. Büyüklerin çocukların cami içerisindeki davranışlarına biraz daha hoşgörülü yaklaşması çocuğun camiye ilgi ve hislerini daha çok besleyecektir. Yerine ve gücüne göre teravih ve Cuma namazlarına devamlılığı alışkanlık edindirmek gerekir. Kelime-i tevhid, namaz, ezan, cami, hac, Kabe, örtünme gibi İslam’ın temel sembollerini çocuğa tanıtmak gerekir.
Uyurken, kalkarken, yemek yerken vb. durumlarda okunacak duaları -ki mümkün mertebe Türkçe olanları öğretilmelidir- duayı hayatın her anına yayma bilinci kazandırılmalıdır.
4 yaşından itibaren Arapça kısa dualar ezberletilmelidir. Kavrayış düzeyine göre, Kur’an okuyacak derecedeki bilgi aşamalı olarak verilmelidir. Namaz sûrelerinden başlayarak özellikle de meallerini ihmal etmeden Kur’an bilgisi aşılanmalıdır. Namaz ve oruç gibi ibadetler küçüklüğünden itibaren benimsetilmelidir. Maddi imkânlar nispetinde hac ve umre ziyaretlerine çocuklar da götürülmelidir.
Küçüklüğünden itibaren çocuğun kılık kıyafetine dikkat etmek gerekir. Bazı anne babalar çocukların yaşı küçüktür diyerek bu konuda itinasız davranmaktadır. Halbuki çocuğa abartıya kaçılmadan edindirilecek giyim tarzı gelecekte bazı sorunların çıkmasını engelleyecektir.
Televizyon izlemenin zararlı boyutları düşünülerek doğru bir şekilde izleme alışkanlığı kazandırılmalıdır. Duygusal, sosyal gelişimine zarar verecek film ve programlar izletilmemelidir. Tv kumandasını çocuğa fazla teslim etmemek gerekir. Zararlı programları izlememe alışkanlığı, yasak koyarak değil, olgunlaştırıcı bir tavırla sakındırılmalıdır. Dini içerikli diyerek filmleri düzensiz şekilde izletmenin zararları da olacağından dikkat etmek gerekir. Özel televizyonlarda sıklıkla yayınlanan günlük hayatta yaşanan bazı ibretlik olayların sunuluş formatı, çocukların zihin yapısını olumsuz etkileyebilir.
Okul öncesi kurumlar da aynı hassasiyeti göstermelidir. Ne yazık ki bilerek veya bilmeyerek, çocuklar din etkisinden soyutlanarak yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Okul yaşının geriye doğru çekilmeye başlandığı günümüzde bilgi ve sermaye sahibi insanların bu noktada kurumsal açılım yapmaları gerekir.
Kur’an kıssaları, dini hikayeler, ibretli hikayeler, masallar dengeli şekilde ve basamak basamak anlatılmalıdır. İslam kültürünü temelde kılıç kalkanlı savaş gibi göstermek doğru bir din anlayışının oluşmasını engellemektedir. Allah(c.c.)’ı, cezalandıran, cehennem sahibi, nefret eden; peygamberimizi durmadan savaşan, seyr ü sefer halinde olan bir kimlik ve tanımlama, çocuğun bilinç altını olumlu beslemeyecektir. Unutulmamalıdır ki din sevgi işidir. Nefret, kin, öfke merkezli din anlayışı yerine, sevgi, merhamet, sabır, bilgi, hikmet merkezinde temellendirerek hareket edilmelidir. 3-4 yaşından itibaren başlayan kendine ve çevresine anlam vermeye dönük soruları, doğru bir üslup ve incelikle cevaplanmalıdır.
Gerek ana sınıfı gerekse ilkokul evresinde, sınıf öğretmenleri seçiminde hassasiyet gösterilmelidir. Çocuğu aileden sonra en çok etkileyenin öğretmen olduğu düşünüldüğünde, öğretmenin hayat görüşü ve zihinsel dünyası çocuğu birebir etkilemektedir. Veliler çocuklarını teslim edecekleri öğretmeni seçerken, güçlerini kullanarak iyi tercihler yapmalıdırlar. İnançlı öğretmenin etkisi diğer durumdaki öğretmenlere göre daha olumlu olmaktadır.
Kitap kültürü, küçük yaştan itibaren verilmelidir. Çocuğun okuyan anne baba görmesi ile, akşam eve geldiğinde tv kumandasını eline alıp sürekli televizyon izleyen anne baba görmesi arasında çok fark vardır. Okul öncesinden başlayarak çocuk seviyesine uygun kitaplar alınmaya başlanmalıdır. Okul döneminde okuyacağı kitapları okul-aile rehberliğinde okumalıdır. Yemek kültüründeki gibi abur cubur tarz, çocuğu olumsuz etkilemektedir.
Aileler cami kurslarını dini eğitim noktasında yeterli görerek yanılsamaya girmektedirler. 1.5 ay gibi kısa sürede düzensiz, programsız bir ortamda hangi dini eğitim sağlanabilir? Ki hocaların ne yazık ki davranış ve üsluplarındaki yanlışlıklar bazı çocukların dine karşı olan hislerini olumsuz etkilemektedir. Bu konuda üstüne düşeni fazlasıyla yapanlar da olmasına rağmen özenli davranmayanların olduğuna da dikkat çekmekte fayda vardır.
Dini hayatın oluşumunda anne-babanın, aile içindeki ve çevredeki yaşantıların önemli etkisi vardır. Söz-amel bütünlüğü gerekir. Olmayınca çocuk için değerlerin inandırıcılığı kalmamaktadır. Bu noktadaki çelişkileri çocuklar önsezi ile hissetmekte ve güvenlerini yitirmektedirler.
Çocuğun hayattaki güzel ahlâk örneği davranışları, ölçülü şekilde ödüllendirilmelidir. Yanlış davranışlarına karşı agresif ve hemen cezalandırıcı olunmamalıdır. Doğru yöntem ve üslup bulunmalıdır.
Toplumsal kültürümüzde çok yaygın olan bid’at ve hurafelerin çocuk algısına yerleşmesi engellenmelidir. Basın ve medya yoluyla da beslenen bu anlayışların etkisi kırılmalıdır. Cin, büyü, şeytan, ibadethaneye çevrilmiş mezarlar vb. her türlü yaklaşımların çocuk zihninde doğru bir şekilde yer alması için doğru tanımlamaların yapılması gerekir.
Din öncelikle his ve duygudur. Kuru bilgileri verip sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz yanılgısına düşmeyelim. Fıtratımızda olan tevhid arayışının doğru biçimlenmesi ve yeşermesi için din eğitiminin doğru üslup ve yöntemlerle yapılması zaruridir. Aksi halde çocuklarımızın geldiği noktayı yadırgamaya hakkımız yoktur. Çünkü gelinen noktada çok önemli payımız vardır.
Cevat Benar