Tevbe Suresi 51. ve Nahl Suresi 61. ayetlerin zevkiyle, “Ölümü unutma, kaderini sev” bakışıyla:
De ki: “Allah bizim için ne yazdıysa, başımıza gelecek ancak odur. O bizim Mevlâmız’dır. Mü’minler, yalnızca Allah’a güvenip dayansınlar.“
“Ecelleri geldiğinde de onu ne bir an geri bırakabilir, ne de bir an öne alabilirler.“
Ecel ve mevt arasındaki farkı anlamak lazımdır ki; ecel, doğum ile ölüm arasında mukadder olan vakittir. Mevt ise artık müddetin bittiği andır. Yani buraya Rahman Suresi’nin 19. ayeti de girer: “O, suyu acı ve tatlı iki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir.” Demek ki biri acı biri tatlı iki denizi, müddet ve iddeti beraber değerlendirebiliriz. Haddi zatında her şey bir ölçüye göre yaratılmıştır. O an gelene kadar ne yaşarsan Amor Fati.
Meryem gibi selam ehli olabilmek duasıyla bitirelim. “Doğurulduğum gün, öleceğim gün ve canlı olarak diriltileceğim gün, selam benim üzerimedir.” nasibiyle Memento Mori, Amor Fati. Meryem ne güzel dua eylemiş. Hüda neylerse güzel eylermiş.
Kaf Dağı’nın ötesinden titreştiren, Meryem’in “Hâ” diye sallayıp titreştirdiği ağaç hürmetine; Meryem’in “Ayn” edip gözlediği yerden; soyutu somuta getiren kesik “Ya”nın kestiği yerden; lâ mekân, lâ zamandan akıtana; sessizliğin en sükûnetinden, “Ya”nın cerr diye akıttığı surların “Sad” ile yıkıldığı yerden; Sad, Ebubekir’in sıdkı hürmetine; Muhammed makamından seslenen nidalar hürmetine; tüm sıdkların “Amenna ve Saddakna” diye sada ettiği Nebi’ye selam olsun. Ve dahi Nebiler babası İbrahim’e, ateşin serin olduğu yerden selam. Hakiki ilahiyatın spritüel illüzyonlara galebe çaldığı an içinde, birliğin sevgiyle birleşip İlahi Aşk’ın “Huu” diye nefesle üflediği nefhimizden selam olsun.
Her şey gelip geçer, O Hüda’ya bakan yönü müstesna.

