DüşünceOcak '25Rukiye Anar

Bugün Müslüman olarak en büyük imtihanımız, helal gıda ile haramın arasında kalmaktır. Modern hayat, bize kendi kültürünü tüm çarpıklığıyla dayattığı gibi, gıda kültürünü de öyle dayatıyor. Yeme içme tarzı onlara benzedikçe ahlakımız onlara benzedi. Şu anda ahlâkî çöküntünün altyapısında haram gıda ve tüketim olduğu gibi, imânî zaafın temelinde de bu var. Düşünce ve fikir dünyasında bozulmalar, bunun sonucu olarak çürümenin başıydı.
Bize musallat olan gayr-i Müslim hayat tarzı, yeme içme ile başlayıp giyinme ile devam ederek tüm hayatımıza menfî etki etti. Bu da inancımızı doğrudan zayıflattı.
Çünkü insanın yediği içtiği, onun ruh halini ve kalp hayatını etkiler. O yüzden “Ne yersen sen o’sun” denilmiştir.
Hayatımızda haram-helâl kelimeleri dahi silinir duruma geldi. Bize cazip gelen damak tadı, her şeyi unutturdu neredeyse.
Oysa Allah, kitabında, “Allah’ın size helâl ve tayyip olarak verdiği rızıklardan yiyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’tan korkun.” (Maide 88) diyor.
İlk insan Hz. Âdem A.S.’ın da imtihanı, yasak kılınan yiyecekle başlamadı mı?
O halde insanoğlunun en büyük sınavı gıdayla ve en önemli kulluk vazifesi de helâl gıda ile beslenmektir.
Hem haram ve şüpheli şeylerle beslenen kişide imânı tahkîkî ve bunu sağlayacak takva ve salihlik olur mu? İşte iman ve takvayı elde etmek için dahi ilk basamak helâl yemektir.
Kişinin manevi dünyasına bu kadar tesiri olan gıdayı, İslam büyüklerinden Mevlâna Celâleddîn’den bir örnekle gösterelim.
Kendisi bir sabah kalktığında şöyle demiştir: “Bu seherde hiçbir tülûât ve sunûât olmadı, herhalde boğazımızdan şüpheli bir lokma geçti.”
Yine bu meyanda üstat hazretlerinin ne kadar azimetle amel ettiğini biliyoruz. Keza anne-babasının onu büyütürken nasıl bir hassasiyet gösterdiklerini ve yediğine dikkat ettiklerini biliyoruz.
Zira Risale-i Nûr gibi mükemmel bir eser gönülleri nasıl tesir ediyorsa, Onun müellifi de Allah’ın emrine o kadar tesir olmuş, harama helâle o kadar dikkat etmiştir. Ona verilen hakikatler tülûât ve sünûhât ile yazdırıldı ise, nasıl bir temiz vücudun ve berrak kalbin neticesidir, düşünmek lazım!
Efendimiz a.s.m.’dan bu yana tüm salih kulların azamî derecede takva ile hareket ettiklerini görürüz. Takva da helâl ve tayyib gıdayla başlar.
Günümüzde haram-helâl karıştığı için ve paketli ürünlerde katkılı maddeler çok olduğundan, temiz ve helâl yemek çok zor. Ancak bu konuda helâl sertifikalı gıdaları aramak ve bulmak zorundayız. Daha ötesi, Müslümanlar helâl üretim yapmak ve gıdaların helâl olup olmadığını sertifikalı bir şekilde ortaya koymak zorundadırlar. Çünkü bu iş, farz derecesinde bir mecburiyet getiriyor.
Eğer bu işi önemsemezsek, neslimize verdiğimiz eğitimin hiçbir eserini ve tesirini göremeyeceğiz. Çünkü haramla beslenen vücut, Allah’ın yolunda daim olamaz.
Allah hepimize takva, salâhat ve azimet nasip etsin. Neslimizin yeniden dirilişi ancak bunlarla mümkündür.
Bütün gayret ve himmet bunun için değil mi? Elbette imanlı nesiller yetiştirmek en büyük gayemiz. Bu bilinç ve şuurun oluşması için âyetler ve hadisler üzerine tefekkür etmeli ve bu minvalde çalışmalar yapmalıyız.

Rukiye Anar

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment