Gaflet, insanda Hakk’ı unutup kendi hayatını yaşama şeklinde veya daha çok nefsanî hayatını yaşama şeklinde bir insanî hâl. Nefis zayıfladıkça gaflet perdesi incelir, erir. Gaflet insanın Hakkı unutup hayallere dalması bir anlamda. Hak olan ve hakikat olan unutulup hayalî bir hayata dalma. Bu durumda insan kolayca aldanır çünkü gaflet halinde olana sınır yoktur. O hayalde sınır olmadığı gibi gaflette de sınır yoktur. Gaflet derinleştikçe hak ve hakikattan uzaklaşma artar, dibine doğru düşündükçe ki gaflet bir kuyudur, o zaman ‘insanın tanrılaşması’ (!) artar. Nasıl ki hayalde sınır yoktur, gaflet kuyusunun dibine düşmede de sınır yoktur; zaten hayaldir. Hakikati bilme arttıkça, o zamanda ruh yükseldikçe, yakîn ve marifette yükselme olunca, bu sefer de tanrılık azalıp kulluk artar ve yükseldikçe daha bir kul ve köle olunur. Bu yüksek yerlerde artık keyfî hareket olmaz. Nasıl ki dağ zirvelerine çıkan biri yolda yürüyen biri gibi rahat hareket edemez, etse düşer; aynı şekilde bu noktalara çıkan biri ayağını uzatamaz veya bacağını çekemez veya rahatça yürüyemez; biraz rahat yürüse utanıp boynunu büker.. elini sallayarak yürüse hemen kendini durdurur.
İnsan gafletle marifet arasında bir yerdedir. Aslında tam bir gaflet ve mutlak bir marifet mümkün değil. Marifet zikir ve ibadetle ve günahlardan kaçma ile kalbin temizlenmesi ve ruhun yükselmesi ve neticede cezbe ve aşkın gelmesi ki cezbe ve ilahî ask çalışarak elde edilemez, Allah verir. Bunlar verilene kadar sabredilir ve hayattâr veya merhum bir mürşid takip edilir. Sonunda bunlar gelince yol açılır ve manevî uçma gerçekleşir. Sonra insana mana âlemleri açılır ve aşk neticesinde marifetullah gelir. Marifetullah çok sonsuz bir derya. Yeri gelir insan Hakkı yanında hisseder, yeri gelir kendini hakkın yanında hisseder, yeri gelir kendini hakkın içindeymiş gibi hisseder, yeri gelir kendini hakkın bir parçası ve hatta hakkın bizzat kendisinde bir damla ve haktan bi cüz’ ve cüzde hakkın kendisi gibi hisseder. İmam Rabbanî “Bir hal geldi, herseyi kendim sanmaya başladım.” der. Bu yolda olan şeyler bunlar. Tam bir marifette ikilik kalkar. Bu Hakka yakınlık yolunda son yoktur. Gaflet perdeleri yırtıldıkça yakınlık artar durur.
Esma ve sıfat tecellilerinin tezahür yeri olan bu şehadet âlemini hak dostlarının pîri Abdülkadir Geylânî Hazretleri, “sonsuz ve dev dalgaların olduğu zahmetli bir derya”ya benzetir ve buradan kurtuluşu, Hakka ulaşıp gaflet perdelerinden kurtulmakla mümkün görür ve Nuh’un gemisinin Cudi dağına oturmasıyla özdeşleştirir. Gaflet, tufanda Hz. Nuh’un oğluna, gemiye binmeyip dağa çıkarak kurtulacağını hayal ettiren şeydir. Gemiye binip kurtulmasına mâni olan, hayal ve beklentiler üstüne kurgulanmış bir yalandır ama sonu onun gerçek tufanı olmuştur.
Gaflet, insanı alıp götüren bir dalgadır, bir dip dalgınlıktır; kurtuluş ise hak yoldur. İnsanlar Hak ve hakikattan uzaklaştıkça gaflet girdabında sürüklenirler. Hak ve hakikat ipine tutulup kurtulmaları gerekir, buna “Allah’ın ipi” de denir. Bu ise Kur’an ve Sünnettir. Sünnet olmadan ip bağlanmış olmaz. Kur’an ilahî bir iptir ama ipi ağaca bağlayan Sünnet ilmidir.
Dr. İsmail Küçükdurgut
29 Mart 2008