-Üstad Bediüzzaman’ın Talebelerinden Özer Şenler’in Kızkardeşi Şule Yüksel Şenler’in, ‘Huzur Sokağı’ Romanının Filmi ‘Birleşen Yollar’ Setinde Türkan Şoray İle Kesişen Yollarının Hikayesi-
“İnsanın vatanı; kulluğudur, ne zaman kulluğundan gaflet ederse, o zaman gurbette olur.”
(Hz.Muhyiddin İbn-i Ârabi {k.s})
1991 yılının kış mevsimi, duvardan duvara serili yeşil halılar ile döşenmiş, duvarları yarıya kadar ahşap lambirilerle çevrili Kumrulu Medresesinin mescidinde toplanan genç kızlar heyecanla birini bekliyorlar. Ben henüz 17 yaşlarındayım, kızlar fısır fısır arkadaşlarına gelen kişi hakkında bir şeyler söylüyor. Önümüzde biraz yüksekçe hazırlanmış sedir gibi bir bölüm var. Konuşanı daha rahat görelim diye mütenasip bir yükseklikte yapılmış, sık sık arkamıza dönüp “geliyor mu?” diye bakıyoruz. Kısa bir süre sonra yanında kendine refakat eden hocahanımla görünüyor. Gelen, bir döneme damgasını vuran, Şule Yüksel Şenler. Onun adını ilk kez babamdan duymuştum, 6 Şubat depreminde enkaz altında kalarak vefat eden abimin ilk kız evladına isim düşünürken yine 6 Şubat depreminde enkaz altında kalarak vefat eden babam. “İsmi Şule olsun, Şule Yüksel Şenler gibi olsun.” demişti. Allah demenin yasak olduğu bir dönemde, cesaretle, kürsülerden İslam’ı haykıran bu genç hanıma belli ki babam da hayran olmuştu. Şule Yüksel Şenler, yüzünden hiç eksik etmediği tebessümü ile, bize yaklaşıyordu. Kalbim yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Neredeyse her evin kütüphanesinde olan Huzur Sokağı romanının meşhur yazarı karşımızda idi.
Zarif bir edayla oturdu karşımıza, rûha değen kadife sesiyle bizi selâmladı. Haftasonu olduğundan talebelerin çoğu evlerine gitmişti, biz ise çıkacak yeri olmayan gurbetçilerdik, sayımız azdı. Loş ışığın altında heyecan ile Şule Yüksel Şenler’in neler anlatacağını bekliyorduk.
Hitabeti, zarâfeti, kibarlığı, tebessümü, simasındaki nûr ile başka âlemlerden buraya ışınlanmış gibiydi. Çağlayan bir şelale gibi başladı bize b/akmaya. Hayatını bize tüm detayları ile anlatıyordu. Haftasonu geldiğinde kendisinin bakımı ile ilgilenen hocahanıma rica ediyor, onu bize sohbet etmesi için davet ediyorduk. O da her defasında tevazu ile davetimize icabet ediyor, sabırla hatıralarını anlatıyordu. Arada kendisine merak ettiğimiz şeyleri sorarak sohbetin akışını yönlendiriyorduk.
Sıra hepimizin merak ettiği Huzur Sokağı romanına geldi. Romandaki Bilal karakterinin ilhamını abisinden almıştı Şenler. Abisi Risale-i Nur talebelerinden, îmanlı bir delikanlı idi, Şule Yüksel’in üzerinde de etkili olmuştu. Roman o dönem çok büyük bir ses getirmişti; zira tesettürlü bir kadının böyle bir roman yazması, o dönemler için, hayli enteresan karşılanmıştı. Şenler kendisine yönelik bu teveccühü şöyle değerlendirdi: “O dönemde başı kapalı kadınları cahil, temizlikçi, kültürsüz olarak gördükleri ve gösterdikleri için böyle ses getiren kitap yazan, fevkalade bir hitabete sahip gencecik bir kız karşısında şaşırmışlardı.”
Bahsettiğimiz yıllar 60’lı 70’li yıllar.
Kitap yayınlanır ve büyük bir ilgi görür. O kadar ilgi görür ki yapımcılar Şule Yüksel Şenler’e kitabın filmini çekmeyi teklif ederler. Şule Yüksel Şenler: “tüm sahneler benim onayımdan geçmek kaydıyla kabul ediyorum.” der. Malûmâliniz başrollerinde Türkan Şoray ve İzzet Günay vardır.
Şule Yüksel Şenler’e çekimleri yönlendirmesi için bir yer tahsis ederler. Bu yer Türkan Şoray’ın kulisi ile yan yana dır. Filmin çekimlerine başlanır. Şule Yüksel Şenler ile Türkan Şoray tanışır; hatta tanışmanın ötesinde aralarında bir dostluk da hasıl olur.
Şule Yüksel Şenler filmin, kitabın özüne birebir uyması için, dekorasyon da dahil her şeyi ile bizzat ilgilenir, filmin bazı sahneleri Şenler’in evinde çekilir.
Çekimler devam ederken bir gün Şenler odasından bir sebeple çıkar, döndüğünde kapının hafif aralık olduğu farkeder. Tedirgin olur, yavaşça odaya yaklaşır. İçeride boy aynasının karşısında Türkan Şoray’ın olduğunu görür. Türkan Şoray, Şule Yüksel Şenler’in pardesüsünü giymiş, başörtüsünü takmış aynada kendine uzun uzun bakıyormuş, ara sıra pardesünün önünü açıyor sonra tekrar kapatıyormuş. Şule Yüksel’i farkedince biraz mahcubiyet hisseder Türkan Şoray, sonra konuşmadan sımsıkı sarılır Şule Yüksel’e. Film sanki gerçek olmuştur.
Çekimler boyunca ahbap olan bu iki kadın içlerini dökerler birbirine. “Türkan Şoray’ın benimle mezara gidecek sırları var.” diyor Şule Yüksel.
Çekimler devam eder. Kitaptaki Feyza’nın namaz sahnesi için hazırlık yapılır. O dönem teknoloji çok gelişmediğinden nûru anımsatması kameranın etrafı parlak kağıtlar ile çevrilerek yansıma oluşturulur. Yönetmen titizlikle Türkan Şoray’ı sahneye hazırlar. Başörtüsünü Şule Yüksel Şenler yapar, seccade serilir ve çekim başlar. Tam o esnada ezan okunur. Türkan Şoray ayakta elleri bağlı, gözü secdede bir vaziyette iken bir anda ağlamaya başlar, etraftakiler rol icabı olarak düşünür, fakat işin hakikati öyle değildir, Türkan Şoray gerçekten ağlıyor ve bu ağlayış gittikçe hıçkırıklara dönüyordur. Herkes şaşkındır, çekim durdurulur. Türkan Şoray: “Hepiniz dışarı çıkın, kimse kalmasın!” diye bağırır. Herkes çıkar, yanında sadece Şule Yüksel’in kalmasını ister. Türkan Şoray secdeye kapanıp: “Anneeee, senin yüzünden bu yollara düştüm, Anneeee, seni asla affetmeyeceğim.” diye feryat eder. Hıçkıra hıçkıra ağlar Türkan Şoray, sesi dışarıdaki tüm ekiplerce duyulur.
“İnsanın vatanı; kulluğudur, ne zaman kulluğundan gaflet ederse, o zaman gurbette olur.” demiş Muhyiddin İbn-i Ârabi {k.s} Muhtemelen Türkan Şoray çekimler sırasında asli vatanının rayihasını aldı, fıtratının kokusunu, Rabb’inin huzurunda hazır olmanın cezbesini. Uzun süre gurbette kalan birinin vatanına kavuşması gibiydi Şoray’ın seccadede Rabb’i ile buluşması. Rol icabı bile olsa hatırlamıştı asıl vatanını .
Onu vatanından (kulluğundan) uzak tutanın annesi olduğunu farketti. Çünkü Türkan Şoray’ın oyuncu olması için onu setlerle tanıştıran, götüren annesiydi.
Türkan Şoray’ın feryadını yapan ise rûhuydu, isyanı ise annesi kılıfındaki nefsineydi. Şule Yüksel Şenler, bunları anlatırken hepimiz lâl olmuş, gözyaşlarımıza hâkim olamamıştık, gözlerimizle “sonra sonra ne oldu?” der gibi bakıyorduk.
Nihayet filmin çekimleri biter. Filmin bitmesini bekleyen Rüçhan Atlı, Şoray’ı yurtdışına çıkarır ve Şule Yüksel Şenler’den uzaklaştırır. Yurtdışına çıktıktan sonra irtibatları kesilir.
Şule Yüksel Şenler ile dostluğu devam ederse Şoray’ın hayatının seyrini değişeceğini farkeder Rüçhan Atlı. Malumunuz Şoray aynı şekilde oyunculuk hayatına devam eder.
Şu imtihan dünyasında çoğumuza asli vatanını hatırlatan işaretler gönderir Yaradan. Şayet rûh nefse gâlip ise yola revan olur; nefs rûha gâlip ise yolda kalır.
Her kiminle birleştiyse yolumuz birleşmesi boşuna değildir; tıpkı Şule Yüksel Şenler ile Türkan Şoray’ın “Birleşen Yollar” filminde birleştirildiği gibi.
Merhûme Şule Yüksel Şenler Hocama rahmet diliyorum. Menzili mübarek, kabri cennet bahçelerinden bir bahçe olsun, inşallah rûhlarımız dünyada kulluk, ahirette cemalullah sofrası ile vatanına kavuşsun. Âmin.
S/özümün değdiği herkese sonsuz selâmlar.

