DüşünceKevser Sabâ AlkayaNisan '23vivid autumn leaves scattered on ground
“Andolsun ki, sizin için Resûlullah´da bir güzel nümûne-i imtisal (üsve-i hasene) vardır, Allah´ı ve ahiret gününü uman ve Allah’ı çokça zikreden zât için.”
(Ahzap suresi / 21)
SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?
Böyle söylemiş Cemal Süreya, içli şiirinde.
Yıllar önce şiiri okuduğumda tuhafıma gitmişti bu soru; ama yaşayan bilirmiş bunu. Acının kelimelere dizilişidir şiir, ciğer yanığının kelimelerle tütmesi, için dışa aksi, kederin kelimelere yansıması…
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim öldü, beni sadece babası ölenler anlar.
Sizin hiç babanız günlerce enkaz altında kalarak öldü mü?
Günlerce ulaşamadık babama, lapa lapa kar yağıyordu, hava buz gibiydi. Babamın gül gibi baktığı evi başına yıkılmış, her taraf toz duman olmuştu. Yaşlıydı babam, enkazın yükünü kaldıramazdı yaşlı bedeni. Âh babam! Saçının teline zarar gelse ben ölürdüm.
Allah Azze ve Celle acizliğimi bir kez daha gösterdi. “Ben istemezsen ulaşamazsın, ben istemezsem dokunamazsın, her şey benim, her şey benim hükmümde, sana düşen sadece bana sığınmak.” dedi bana yüce Rabb’im.
Babam enkaz altında iken beni teselli eden en başta imanım oldu, ki o da O’ndan. Nefes, hayat demekmiş nefessiz kalınca anladım. “Hu” diyerek ayakta kaldığımı, acı, nefesimi kesince idrâk ettim. Nefesi sadece: “Allah’ım” diyerek alabiliyordum, “nefes, nefs, rûh”un O’ndan olduğunu o an idrâk ettim.
“Kalpler sadece Allah’ı zikretmekle mutmain olur.” âyetini ilk kez bu kadar derinden idrâk ettim. Ailem enkaz altında iken “Allah’ım!” diyerek nefes alabildim.
Kalbim aklımdan bağımsız olarak Allah’ım diyordu. İmânın ne büyük bir güç olduğunu bir kez daha yaşayarak öğrendim.
Kim demişse ne güzel demiş: “Âh nedir bilir misin evladım? Âh, Allah lafzının kısaltılmış hâlidir. Kulun rûhu bir sıkıntıya düştüğünde, bedeni kendiliğinden Yaradan’ı haykırır.”
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim öldü, babam enkaz altında iken, hayatta olup olmadığını bilmezken, bedenim “Âh” ile yaradanı haykırdı. O’nsuz nefes alamayacağımı acım bana öğretti. Nefesin sesi “Hû”dur. Biz farkında olalım ya da olmayalım, “Hû” ile hayatta kalır bedenimiz. Hayatın sırrını El-Hayy olan nefesimize dercetmiş. “Ve nefahtü fîhi min rûhi” diye buyurmuş. Kimi şuursuzca almış vermiş, kimi alıp verdiği her nefesin O’ndan olduğunu bilmiş. Onlar erenlermiş.
Izdırap nefesimi kesince anladım; O’nsuz nefes alınamayacağını, O’nunla nefes alabildiğimi, âh’ın içinde “hû”, “hû”nun içinde “âh”olduğunu.
Bir yerde okumuştum şöyle diyordu:
“Âh” kelimesinde, üst üste iki “A” harfi mevcuttur.
Bunlar ebced hesabına göre; bir+bir= iki eder.
“H” harfi de yine aynı hesaba göre beş rakamını gösterir.O halde;
“ÂH” = yedi yapar ki, âşıkların derinden çektikleri “ÂH” gönlün yedi kat semasından gelmektedir.
İşte bu yüzdendir yakıcılığı.”
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim babam öldü, canımdan can çıkarken O ve habibiyle teselli ettim kendimi. Ne zaman daralsam, ne zaman bunalsam, ne zaman işin içinden çıkamasam peygamber kucağına atarım kendimi. Babamın hayatını da o güzelin hayatına benzetirdim. Yedi yaşında kaybetmiş babam babasını. Annesini evlendirmişler. Amcasının himayesinde bulunmuş bir müddet. Defalarca dinlemişimdir hikayesini. O kadar güzel anlatırdı ki, her anlatışında ilk kez dinliyor gibi dinlerdim. Kendisine: “Baba, çocukluğun, Peygamberimizin çocukluğuna benziyor.” derdim, duygulanırdı. Ne zaman duygulansa ela gözlerinden yaşlar akardı.
Merhametli adamdı benim babam. Onu güçlü kılan da bu engin merhametiydi. Bir erkeğe en çok yakışanın merhamet olduğunu ben babamda gördüm. Kuşu ölünce, kedisi kaybolunca hıçkıra hıçkıra ağlamıştı, kalbindeki sevgi ve merhamet sanki tüm âleme taşmıştı. Hayatı gibi ahlâkı da Peygamberim (s.a.s) gibiydi.
Babam emaneti tevdi edince Peygamber Efendimizi düşündüm. Kur’an-ı Kerim’de O’nun için “Üsve-i hasene” denmiş. “Üsve”; rehber, örnek, yol arkadaşı demek. “Hasen” ise en kısa tabiriyle “güzel” demek; yani güzel rehber. Hayat yolunun patikalarında nefes nefese kalıp tıkanınca, sana yol gösteren, nefes veren yol rehberi.
Babasızlık, nefessiz kalmak gibi; işte tam o an, asırları aşarak sana nefes olur O cân. “O da babasızdı” dedim içimden, benim peygamberim de babasızdı. Bunu düşününce, sanki bir pencere açıldı içi gam bulutlarıyla dolu olan yüreğimde. Peygamberimin zamansız mekansız soluğu değdi solgun benzime. O, üsve-i hasendi. Kıyametin sabahına kadar kendisine ittiba edenlerin en güzel rehberiydi.
“Kudûmün rahmet ü zevk ü sefâdır yâ Resûlallah
Zuhurun derd-i uşşâke devadır yâ Resûlallah!”
(Aziz Mahmud Hüdâyî Hz.)
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim öldü. Benim yaralı gönlümü “üsve-i hasene” teskin etti.
Babamın rûhuna bir Fatiha okur musunuz?

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment