“Endişe, kaygı, korku insanî bir özellik ve fıtratın gereğidir. İfratı da tefriti de dengeyi bozar.. “Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin” (Şuara suresi 3) ayeti Hz. Peygamberin beldesindeki insanların, bazı akrabalarının, tanıdıklarının, kimi arkadaşlarının onca çaba, uğraş, dualarına rağmen iman etmemesi neticesinde kendini helak etme derecesine düştüğünü gösteriyor. Aynı tür kaygıları diğer peygamberlerde de görüyoruz. Mesela Hz. Nuh’un evladının gemiye binmemesi, inatlaşması ve helak olması.. Hz. Lut’un eşinin beldeden çıkılırkenki tavrı ve helak oluşu.. Hz.Yakub’un Hz. Yusuf’u yitirmesi sonrası yıllarca gözyaşı dökmesi.. Oysa onlar da bir insandır, eştir, babadır, evlattır, beşerî, fıtrî kaygıları olacaktır. Ama peygamber olmalarına rağmen teslimiyet/tevekkül çizgisini aşacak noktada Allah tarafından ikaz ediliyorlar. Peygamber kıssalarında bunu görüyoruz.
Bu durumda biz sıradan insanlar, müminler olarak Hz. Adem evlatları olarak, beşer olarak gerek dünyevî gerek uhrevî endişelerle çepeçevre kuşatılmışız ve gelgitler yaşıyoruz. Zaman zaman bu yüzden imanları sarsılanlar, hatta imandan çıkanlar oluyor. Beklentileri olan ama beklentilerini rahatlık ve dünyevî çıkarlar açısından bulamayan kimi münafıklar, imanı tam oturtamadıklarından dolayı, sahabe görünmelerine rağmen isyan edip imandan çıkıyorlardı. “Hatırlayın ki, münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, Allah ve Resulü aldatmaktan başka hiçbir şey bize vaadetmediler. Va’dleri boş çıktı diyorlardı.” (Ahzâb:12) Teslimiyet/tevekkül çizgisinden kaçan, iman çizgisinden de çıkıyor.
Üstad Bediüzzaman da birçok lahikalarda aldanan, aldatılan, nefsine, makama, dünyevî çıkarlara yenik düşen, ihanet eden, kopan talebelerden bahsediyor ve defaatle ikaz ediyor. İlgili mektuplara bakılabilir. Çünkü insan aldanmaya yatkındır. Hele ki ağır şartlarda, nefsi okşayan hususlarda veya rahatına düşkünlük mevzularında… Korku ve evhamla da harmanlanırsa insanın çizgiden çıkması gayet kolaydır. Sürekli ihtiyat, dua, nefis terbiyesi, ihlası pekiştirecek, imanı pekiştirecek, ihlaslı ibadetleri pekiştirecek çabalar içine girmez ise insanın teslimiyet/ tevekkül, iman çizgisinden çıkması çok kolay olur. Hele ki şeytan ve nefsin tazyikleri boşluk bulurlarsa kaçınılmaz sondur.
“İman tevhidi, tevhit teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise saadet-i dâreyni iktiza eder.” (Sözler, 23. Söz/ Bediüzzaman) diye veciz bir serlevhalık tespitte bulunuyor Üstad. Bu zincirlemede, algoritmada kırılma meydana gelirse, zaaf oluşursa kişi iman çizgisinden çıkma tehlikesine girmiştir. Teslim-tevekkül çizgisi, kavî bir imanı gerektirir. Aksi durum olursa, en ufak sıkıntıda, problemde, hastalıkta, fakirlikte, musibetlerde insanlar çizgiden çıkma, Allah’a isyan noktasına gelebilir ve geliyor da.. Üstadın belirttiği çizgiyi korumanın yolu ayetlerde sürekli ikaz edilen tavır ve duruşlarla donanmaktır. Aksi savrulmaya sebeptir.
İnsî ve cinnî şeytanlar, insanları iman, tevhid, teslim, tevekkül çizgisinden çıkartma konusunda değişik yöntemler izlerler. İnsanların beşerî zaaf, korku veya heveslerinden istifade ederler.. Yine Üstad durum tespitini yapıyor şu sözlerle: “Her bir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan sûretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârâne siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannâs, altı hutuvâtıyla âlem-i İslâm’ı ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor.
Kimi hırs-ı intikamını, kimi hırs-ı câhını, kimi tamahını, kimi humkunu, kimi dinsizliğini, hatta en garibi, kimi de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.” (Hutuvat-ı Sitte/ Bediüzzaman)
Kur’ân apaçık uyarıyor oysa. “Şeytanın izini izlemeyin. Şüphe yok ki o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara Suresi:168)
Teslimiyet ile ilgili bazı ayetler:
“Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara Suresi:112)
“Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin.” (Bakara Suresi:128)
“Rabbi ona, ‘teslim ol’ dediğinde O, ‘âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti.” (Bakara Suresi:131)
“Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler O’na teslim olduk.” (Bakara Suresi:133)
“Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: ‘Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah’a teslim ettim.’ Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: ‘Siz de teslim oldunuz mu?’ Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Al-i İmran Suresi: 20)
“Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.” (Nisa Suresi: 65)
“De ki: ‘Hiç şüphesiz Allah’ın yolu, asıl yoldur. Ve biz âlemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk.” (En’am Suresi, 71)
“Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır.” (Lokman Suresi, 22)
Netice olarak tekrar Üstadın sözü ile noktalayalım:
“İman tevhidi, tevhit teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise saadet-i dareyni iktiza eder.”