DüşünceİlimNisan '23Rukiye Anar

Her şeyden önce inançla dirilmiş, ilahi gaye ile donanmış bir insanın kendi çağını okuması gerekir. Zira her devrin şartları  ve özellikleri apayrıdır. Buna göre milletlerin algıları ve kabulleri de farklıdır.

Her devirde ayrı bir  nebi, her asırda ayrı bir kitap gelmesindeki hikmetlerden biri de bu olabilir. Gelen uyarıcı zamanın bozuk düşünce,  inanç ve tutumlarını değiştirmeye ve ona göre bir ilahi nizam getirmeye çalışmıştır.
 Son Peygamber’den (asm) sonra da devirlerin,   şartların değişiminde müslüman, çağı nasıl yakalamıştır?
İşte burada tam da zamanı okumak çok önemli yer alıyor. O devrin sosyolojik ve psikolojik tüm yönlerini tahlil etmeden o zamanı okumak mümkün değildir. Müslüman, zamanının içtimaî, iktisadî ve siyasi kriterlerini iyi bilmesi, o devrin gerekleri neyse onu öğrenmesi lazımdır ki, inancı ve davası adına yeni metotlar, yeni stratejiler geliştirebilsin. Bu noktada içinde bulunduğumuz zamanın nasıl da başdöndürücü bir değişim ve dönüşüm üzere olduğunu ve bu konuda zamana ayak uydurmada ne kadar çok güçlük çektiğimiz malum. Çünkü bu yakın zaman itibariyle toplumlar inancı, ahlakı ve değerleri hiçe sayan bir anlayış ve yönelim ile karşı karşıya olduğundan dolayı insanlığa insan olmanın gerekleri üzerine nasıl bir yol izlenmeli, bunun üzerinde durulmalıdır.  Bunun için  mümince bir bakışla  hayatı, toplumu ve zamanı iyi okumalıdır.
Toplumun algılarını, eğilimlerini ve rağbet ettiklerini bilmez ve bunları umursamazsak o topluma hitap edemeyiz. Diyelim ki topluma hitap edebiliyoruz, peki bu yeterli mi?
Eğer kötülükler,  belli mahfiller ve oluşumlar tarafından bilinçli, güçlü planlar dahilinde yapılıyorsa, işte burada bir daha düşünmemiz ve bu kötülüklerle nasıl mücadele edeceğimizi bulmamız gerekiyor. Bu işin diğer boyutu da bu.
Zira görünmeyen düşmanlar, Allah’ın yasakladığı  fıtrata ters olan ne varsa bunları her yere yayıyorlar. Kur’anın anlattığı helak olmuş kavimlerin tüm özellikleri ve sapkınlıkları sahnede. Onları  âyet  şöyle tarif ediyor:
“İnkar edenlere gelince: Onlar dünya zevklerinin peşine düşerler ve hayvan gibi yiyip içerler. Oysa onların ahirette varacağı yer ateştir.” (Muhammed Suresi 12)
Bu hâl savaş halini aldığı halde savaşın diğer tarafında biz bulunuyoruz. Bugün nükleer güçten daha tehlikeli bir silaha dönüşmüş olan bu  inançsızlik, kimliksiz ve cinsiyetsiz insanlık dışı projeler karşısında Kuranî anlayışın ve metotların belli bir mücadele metodu olarak hayata geçirilmesi gerekiyor. Böylece fıtrata dönüşün, insan olmanın ve hayvanlık derecesinden kurtulmanın yolu açılsın.
Küresel planda deccaliyet yüklendiyse kitlelere, bunun karşısında ehli imana mehdi misal bir aksiyonla hareket etmek ve insanlığı uyandırmak düşer.
Bir yanda Efendimiz (asm)ın fazileti,  bir yanda Nuh (as)in dirayeti, bir yanda Musa (as)ın  metaneti ve bir yanda diğer nebilerin mücahedesi bize rehber olmalıdır. Her nebinin bizim hayatımızda  kılavuz olacak yanı, her mücadelenin günümüzde bir karşılığı bulunmaktadır. Yoksa Kur’ân-ı Kerim onların kıssalarını ne için anlatmış olsun ki.!
İnşallah bu dehşetli zamanı rabbanî inayet ve rahmani kuvvetle, selametle geçeriz.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment