Hem bir müjde, hem bir ikaz bu nebevî beyan. İlk kez duyduğumda kalbimi titreten… İnsanın ölümü yaşantısının mührüdür; işbu yüzden hüsn-ü hâtime dilemiş erenler. Hüsnü hâtimeyi ilk kez mürşidimden duymuştum. “Hüsün” güzel, “hâtime” ise son demek; yani güzel son. Hasaneyn efendilerimizin isimleri de aynı kökten. Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan. Hüsnün asıl sahibi Hz. Allah tarafından konulmuştu bu isimler. Güzel ve güzelcik.
Her namazın akabinde istediğimiz de “hasen”. Rabbenâ âtinâ fiddünya haseneten ve filâhireti haseneten ilâ âhir.
İlim, hayatı tefekkür ederken yoldaşlık eder insana. O ne güzel yoldaştır. Bu Hadis-i Şerifi öğrendikten sonra daha bir ibretle baktım ölüm anına. Ve insanın ölümünde yaşamının imzasını buldum.
Yıllar önce Zeki Müren, bir röportajında: “sahneleri çok seviyorum, sahnede ölmek istiyorum.” demişti; hatta hatırlarsanız bu duası kabul olmuş sahnede ölmüştü. Hiç insanların nasıl öldüğüne dikkat ettiniz mi? Ben ettim ve o sonda kişinin yaşantısının izlerini buldum. Yıllar önce yeni evli genç bir hoca arkadaşım, bir trafik kazasında vefat etmişti. Arabada altı aylık bebeği de vardı. Bebek sapasağlam çıkmıştı arabadan, anası ise vefat etmişti. Ölüm onu sohbete giderken, oruçlu iken yakalamıştı, çok gıpta etmiştim. “Su testisi su yolunda kırılır.” demiş atalarımız, belki de bu Hadis-i Şeriften mülhem. Siz de şahit olmuşsunuzdur nice ölümlere.
Yine yıllar önce değerli hocamdan dinlemiştim beni derinden sarsan bir ölüm hikayesini. Hocamız ve eşi bir kız medresesi açıp talebe yetiştirmek ister; lakin maddi olarak güçleri yetmez. Tarihî Kumrulu Mescidinde imam olarak görev yapan hocamız, cemaat camiyi terk ettikten sonra, herkesin gittiğini sanarak, oturur, ellerini yüce Allah’a açarak başlar ağlamaya. Bir el dokunur omuzuna, başını çevirip baktığında caminin müdavimlerinden Muhammed Efendi’yi görür. İmamın ağladığını gören Muhammed Efendi: “Hayırdır hocam, ne derdiniz var, neden ağlıyorsunuz?” diye sorar. Hocamız önce açılmaz, Muhammed Efendi’nin ısrarıyla açar derdini bu güzel insana. Bir medrese açmak istediğini; fakat imkânlarının buna yetmediğini söyler. Muhammed Efendi: “hallederiz inşallah.” der. Hocaya ucu açık bir senet verir, ne kadar ihtiyacı varsa çekinmeden almasını söyler. Muhammed Efendinin de vesilesiyle medresenin temelleri atılır. Aradan yıllar geçer. Muhammed Efendi her zamanki gibi cuma vaktinde erkenden gelir Kumrulu Mescidine. Muhammed Efendinin güzel bir adeti vardır, camiye erkenden gitmek ve ilk safta namaz kılmanın sevabına nâil olmak. Henüz kimseler yoktur, açar Kur’an’ı Kerim’i başlar okumaya, sonra başı düşer rahleye. Mescite gelenler Muhammed Efendinin uyuduğunu sanır, dürterler uyandırmak için ama nafile. Muhammed Efendi uçmağa varmıştır. Nûr yüzü nûr kelâmın üzerindedir. Okuduğu sayfaya bakarlar, sayfanın başında şu âyet vardır: “Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler.” (Fussilet / 30)
Muhammed Efendi; cuma saati, Kur’an-ı Kerim okurken emaneti tevdi etmiştir yaradanına, en güzel en imrenilesi bir şekilde.
Anneme de ecel bir teheccüd vaktinde geldi. Saat 04.17, en son beş dakika önce görünüyor telefonunda. Bir kaç ay önce babamla konuşurken: “Kızım, annen her gece kalkıp namaz kılıyor.” demişti. O gece de kalkmış annem, WhatsApp üzerinden arkadaşlarını teheccüde kaldırmış, arkadaşıyla kısa bir sohbet etmiş. Arkadaşı: “ne yapıyorsun bu saatte?” diye sorunca Kur’an-ı Kerim okudum demiş, on dakika sonra deprem olmuş. Annem, büyük bir ihtimalle namaz kılarken canını teslim etti, o çok sevdiği yaradanına.
Değerli dost Mehmet Deveci: “Şehadet, yaşantıya dökülen “Âbid”liğin vurulma anıdır.” der. Âbid, ibadet eden demek; tıpkı anam gibi. Anam ibadetine çok sadıktı. Ağrıyan belini, şiş bacaklarını çeke çeke abdest alır, hiç terketmezdi ibadetini. Rabb’im de onu terketmedi; kendiyle beraberken aldı emanetini, hüsünle nasip oldu ölüm, hüsn-ü hatime ile son buldu bu dünyadaki yolculuğu.
Annem enkaz altında iken, benim ilk talebelerimden biri ile telefonla konuştum, annemi çok severdi. Olayın ilk şoku ile donuktum, bana altı ay kadar önce ablasının bir rüya gördüğünü söyledi, “Şenay teyze size anlattı mı?” deyince: “hayır, hayrola nasıl bir rüyaydı?” diye sordum. Başladı anlatmaya.
“Ablam, annenizin evini hiç görmedi hocam. Rüyasında bir apartmana girmiş, apartman zifiri karanlıkmış. Karanlıktan korkup, kapıları çalmaya başlamış, hiçbir kapı açılmıyormuş. Bu şekilde en üste kadar çıkmış, en üstten kapıları çala çala inerken alt katlardan birinden bir ışık doğmuş. Gaipten bir ses: “Sen burada kimin oturduğunu biliyor musun? Burada Saliha bir kadın oturuyor, her gece teheccüde kalkıyor, bu ışık teheccüd namazının ışığı; o kadın cennet hatunu Şenay.” Talebem rüyayı hıçkırarak anlatıyor ben de hıçkıra hıçkıra ağlayarak dinliyordum; sanki onu bana teselli etmek için Rabb’im göndermişti. Annem hâlâ enkaz altında idi. Onu düşünüyordum, o an nasıl korktuğunu, kaçmak isteyip kaçamadığını, şiş bacaklarıyla hızlı hareket edemeyeceğini, buz gibi havada, yağan karın altında üşüyüp üşümediğini, imdat diye bağırıp sesini duyuramadığını…
Tüm bunlar ciğerimi yakıp kavururken bir mesaj geldi telefonuma, gönderen annemin dayısı kızı idi. Annem depremden iki saat önce göndermişti bu mesajı. Yeni evli arkadaşının kızının hiç eşyası olmadığını, mümkünse bu kızın ihtiyaçlarını gidermesini istiyordu. Yani annem tüm hayatı boyunca yaptığı gibi son nefesine kadar hayır peşinde idi. Sonradan bu mesajı birçok kişiye gönderdiğini öğrendim. Gözümün önüne annemin tüm hayatı geldi. Ben henüz çocukken mahallemizde oturan tüm garipleri, yetim ve dulları nasıl koruyup kolladığı. Yemek pişirir elimize tutuştururdu, bunu şuna götür, bunu buna götür. Bazen kızardım çocuk aklımla: “ben daha götürmem yeter.” derdim, o usanmazdı, bıkmazdı, tüm insanları bağrına basacak bir sadrı vardı. Annemin vefatını öğrenen herkes: “O sadece senin değil, bizim de anamızdı.” diye ağladı, ben onları teselli ettim.
“YAŞADIĞINIZ GİBİ ÖLÜRSÜNÜZ!” buyurdu asırlar öncesinden gül peygamber, sesi bu devirde duyuldu.
Çok şükür anneme hüsn-ü hâtime nasip oldu.