Sözlükte: İsar, diğergâmlık, sahabe mesleği olan ulvi bir duygu, yüksek bir haslet ve insanlar arasındaki sevgi ve saygı, merhamet, şefkat, kardeşliğin bir tezahürü.
Cömertliğin bir üst derecesi herhangi bir din kardeşini kendi ihtiyacı olsa da nefsine tercih etme duygusu. Sözün özü: İsar makamda, malda, mansıpta, dinî ve dünyevî lezzetlerde insanın Allâh’ın rızasını hedefleyerek yekdiğerini tercih etmesi yüksek bir ahlâkî haslettir.
Şerlerin içinden çıkan hikmet çiçekleri ne kadar siyah olsalar da tomurcuklarına baktığında rengârenk olmaları, bir nebze de olsa insanın içini ferahlatıyor ve içinden çıkan binbir hikmet çiçeklerini şuur sahiplerinin nazarlarına sunuyor.
Sefih medeniyetin içimize attığı zakkum tohumlarının neşvünema bulup, büyüyüp yetişmesi ve hayatımıza geçmesi zahirde gaflet sarhoşluğuna bizleri atmış görünse de, iç âlemimize döndüğümüzde içimizde inkişaf eden iman nuruyla yanan bağrımıza öyle bir peygamber sevgisi doldurmuşuz ki, şimdiki zamana baktığımızda dahi Asr-ı Saadet manzaralarının güzelliklerini görüyoruz. Kur’ân’ın övgüsüne mazhar olmuş ‘isar hasleti’ni sinesinde taşıyan ve o güzel hasleti yaşayanların da Kur’ân’ın övgüsüne mazhar olacağını söyleyen ve müjdeler veren öyle ulvî bir Peygamberin (asm) ümmeti, öyle bir necip milletin evlâtlarıyız ki, bizi benliğimizden alıp götürmeye hiçbir gücün, hiçbir kuvvetin gücünün yetmeyeceğini bunca yaşanan felâketlerde de gördük ve fiilen gösterdik. Deprem’de de olduğu gibi bizler sahabe örneği ümmet olarak ‘isar hasletini’ yaşadığımız müddetçe zakkum tohumlarının ülkemizde ve bilhassa içimizde yeşermeye fırsat bulamayacağını yakın zamanda yaşanan deprem bir kez daha bize hatırlattı.
Cömertliğin de ötesinde öyle bir ulvî haslet vardır ki, sahabelerin en güzel şekilde uyguladıkları ‘İsar’dır. Yani, kendi ihtiyacı olsa dahi bir başka ihtiyaç sahibini düşünmek. Çok muhtaç olduğu bir şey dahi olsa, kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih etmek ve ona vermek. Depremde enkazın metrelerce altında son nefeslerini vermek üzere olan kardeşlerimizin sahabe mesleği olan bu güzel hasleti yaşamaları hayalimizi Asr-ı Saadete götürdüğünde ne güzel hallerin orada yaşandığını hayal ederken, günlerdir depremde yaşananlar da bizlere Asr-ı Saadeti hatırlattı. İnsanın hayatını devam ettirebilmesi için en çok muhtaç olduğu şeylerden biri de su iken; çöl sıcağında yaralı bir halde savaş meydanında “Su” diye inleyen her bir yaralı, suyu kendisi içmeden diğer kardeşine veriyordu. Böylece hiçbiri suyu içmemişti, ama cennetten süzülen âb-ı hayat gibi şehadet şerbetini içmişlerdi.
Kendileri ihtiyaç halinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler. Haşir Sûresinde ifade edildiği gibi, depremdekiler de yerin altında onca enkazın arasında ölüm kalım mücadelesi verirlerken arkadaşlarını kendi nefislerine tercih ediyorlardı. Ya Rabbim, bu ne muhteşem bir tabloydu. Allah u Âlem kâinattaki sahabelerin ruhlarının bile depremde sergilenen ‘isar hasleti’ni uygulayan kardeşleri müşahede edip alkışlıyorlardır. Cömertlikten daha faziletli bir haslet, isâr. Cömert, kendine lâzım olmayanı verirken isâr ruhlu insan, kendine lâzım olanı da verebiliyor. Demek ki, cömertliğin en yüksek mertebesi olan bu haslet, kişinin ihtiyacı olanı da verebilmesi. Bu diğergamlık zikredildiğinde akla, ilk olarak Ashab-ı Kiram’dan ensar topluluğu geliyor.
Cömertliğin de ötesinde öyle bir haslet ki, Asr-ı Saadette yaşanmış bu güzel haller şimdi, güzel Ülkemizde ve deprem bölgesinde can derdine düşmüş insanların, ölüm-kalım mücadelesi verirken bile yaşaması bizleri mutlu ediyor. Bir yandan da, bizim dinimizin kutsallığını gösteriyor. Deprem bölgesindeki kardeşlerin acı ve üzüntüleri esnasında birbiriyle dayanışma içinde olmaları ve ülkemizdeki insanların tek yürek ve tek bilek olmaları takdire şayan bir örnek sergiliyordu. Bu hallerini de sosyal medyada müşahede ediyorduk. Başka bir hadisede ülkelerinden yardıma gelen gayrimüslimlerdi. Bazılarının İslamiyet nimetiyle müşerref olduklarını görünce gözlerimiz sürur yaşları akıtıyordu. Ne güzel bir duygu . Üstadımız’ın ifadesiyle “İmanla insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husûle gelir ki insan o kuvvet ile her musîbete, her hadiseye karşı mukavemet edebilir.” Üstadımızın her zaman bize telkin ettiği müsbet hareketi bu musibete giriftar olmuş kardeşler yaşadılar ve bizlere de hatırlattı ve yaşattılar. “ Kardeşlerden birisi enkaz altında beni bırakın ben iyiyim yanımdaki yaralı arkadaşımı evvela çıkarın derken, bir diğeri de yardım çağrısında bulunmasına rağmen kendisine ulaşmak isteyen yardım ekibine ben vaz geçtim evim çok uzak gelip zaman kaybetmeyin göçük altındakilerini kurtarın ben susuz ve yiyeceksiz yaşarım,” deyip kardeşlerinin nefsini kendi nefsine tercih etmesi ne güzel bir haslet. Küçük bir çocuk ise yardım ekibine evvela annemi ve kardeşlerimi çıkarın diye yalvarıp haykırması kendisi küçük olmasına rağmen koca yüreğinde taşıdığı merhamet ve sevgi hissi aileden aldığı sahabe mesleğinin bir nevi tezahürüydü.
Ya diğer musibetzedeye ne demeli? Sağlık ekibinin sedyeye aldığı musibetzedenin söylediği söz: “Beni enkazdan çıkardınız, yaralarıma bakmayı boş veriniz, gidip başka ağır hastalara müdahale ediniz.” Ve konulan sedyede yarasından akan kanı enkazın tozu ve toprağına bulaşmış elbisenin eteğiyle silmesi ve sedyenin kirlenmesini önlemesi çok manidar bir vakıa. “Neden bu haldeyken siliyorsun” sorusuna verdiği cevap çok manidar: “Ben temizliği severim. Temizlik imandan gelir.” diyerek, Efendimizin Sünnet-i Seniyyesini de bizlere o anda derhatır ettirdi. Ve o manidar sözlerine devam ederek, “Biz Anadolu çocuğuyuz. Devletimizin sedyesine neden zarar gelsin? Bu musîbet Allah’tan geldi; Allah bir daha bunları bizlere yaşatmasın” diyerek tevekkül içinde duâ etmesini duyduğumuzda bizleri duygulandırıp gözlerimizin yaşarmasına sebep oldu. Evet, bizler de duâ ediyoruz: Rabbim bu güzel ülkemize bir daha böyle felâketler yaşatmasın. Deprem bölgesinde elleri nasır tutmuş bir yaşlı amca kendisine yardım ulaştıran ekip elamanlarına, oğlum gelin size bahçemde yetiştirdiğim portakallardan vereyim de götürün demesi böyle günlerde bile cömertliğin isar boyutunu yaşatması bu ülkenin böyle güzel insanları olduğu müddetçe bizi ne deprem ne de başka bir felaketin bölemeyeceğini gösteriyordu. Her daim duâ’mızdır Rabbim bu güzel ülkemize bir daha böyle felâketler yaşatmasın diyerek aşağıda bulunan hakikatleri ülkece her daim yaşamalı ve yaşatmalıyız.
Mü’minin şe’ni tamir etmektir, tahrip değil. Mü’min yapıcı olmalı yıkıcı değil.!
“Bir mü’minin diğer mü’min kardeşlerine karşı ilgisi, birbirini bağlayıp destekleyen bir binanın taşları gibidir.” ( Buhari: salat. 88.)
Peygamberimiz (sav), verdiği örneklerle müminlerin kardeşliğinin boyutlarını ve nasıl olması gerektiğini tarif eder: “Nasıl bir binanın tuğlaları, taşları, üst üste geliyor, birbirine kuvvet veriyor, birbirine yaslanıyor ve bir bina meydana geliyorsa, işte mü’minler de aynı bu binanın taşları gibidir.” Bela müminlerin üzerine yağar; yağmur gibi yağar ama akar gider. Eğer sağanak yağarsa biraz nem kalır ancak güneş çıktığında o da kurur. Çünkü müminler birbirlerine güneş etkisi yaparlar.
Müminler arasında herhangi bir rekabet yaşanmamalıdır. Tek bir bedende, birbirleriyle uyum içindeki organlar gibi, her mümin bir diğerinin yardımcısı ve destekçisi olmalıdır. Yapılan işler sonucu Allah’ın verdiği başarı da bu ortak çalışmanın sonucunda gerçekleşir. “Hayırlarda yarış” Rahmani bir yarıştır. Bu yarışta kıskançlık ve rekabet gibi duygulara yer yoktur.
Allah, “Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” (Saff Suresi, 4) buyurarak müminlerin bina gibi saf bağladıklarını bildirir. Sımsıkı kenetlenmiş müminlerden birine bir şey olsa, hastalansa diğerleri onu taşır. Bu durum dışarıdan bakıldığında anlaşılmaz bile.
Müminler bir arada olmaktan büyük zevk alır, birbirlerini şevklendirir, kendileri için dilediklerini kardeşleri için de diler, kendi ihtiyaçları olsa da kardeşleri için özveride bulunurlar. Kur’an ahlâkının yayılmasını hedefleyen ve Allah için yaşayan müminlerin kardeşliğini farklı kılan en önemli özellik ise Allah’ın dilemesiyle sonsuza dek devam edecek olmasıdır.
Velhasıl: Mü’minler tamir etmeli tahrip değil. Mü’minler kardeştir. ( Hucurât Sür.10.Ayet) düsturunca hareket etmeli. Vesselam!
Not: Depremde vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara şifa, geride kalan kederli ailelerine ise Rabbim’den sabr-ı cemil, birçok ülkeden yardıma gelenlere güç, kuvvet ve gayrimüslimlere de Rabbim’den hidayet ihsan etmesini temenni ederim…