“İçine düştüğü hatanın pişmanlığı ile kıvranan bir insan, diliyle tevbe etmese de af olunur…”
Yüreğimize güller deren Nebi’nin sözleri. O (Aleyhisselatu Vesselâm) heva ve hevesinden konuşmaz ya.. Ne der ise kabulüydü.
Lâkin pek uzak düşmüştü O’nu yaşamaktan.. Ömrü beyhude revân oldu yollara; revân oldu olmasına da, baktı ömrünün son müntehasına ‘kârımdır! dedi miras! kalan günahlar bana..’
Kusurları, sürçmeleri yüzünü hacâleti ile öne eğdirse de.. ümidi herdem ter û tazeydi. Her inkisara düştüğünde, tutunacak dalıydı O. O’nu vesile-i necâtım bildim, demişti…
Bilir ki; günahlar Sevgili’yle arada bir perde.. hem Sevgili’den uzak yaşayan bir gönlün sükûneti mümkün müdür ki.
Yine bilir ki; kusurlar Sevgili’yle nice firaklara vâbeste…!
Bilir bilmesine de bu bilmekler kalbinde hicranlara sebebiyet vermekte ve bir rücû’ ümidiyle de âh û zârını hiç eksiltmemekte..
Düşündü sonra yok mudur şu hâlin bir çaresi, diye…
Bir iç yangını ki, kökü nerededir bilinmez. Söndürmeye de kimsenin kudreti yetmez. Acep bir ömür verilse söner miydi diye düşündü.
Yürek çok kelam eder de, dil aciz, hâl aciz, kalem aciz kalır…
Âh, dedi…
“İçine düştüğü hatanın pişmanlığı ile kıvranan bir insan, diliyle tevbe etmese de af olunur…”
Tevbe, nedamettir.. tevbe geçmiş hatiâtın kalbe verdiği hazinâne iniltidir. O yürekte pinhan bir sızı, gönlü dağidâr eyleyen sönmez ve söndürülemez bir ateş, daima ve ilel-ebed kanayan bir yara.. bu yaranın tedavisini ise bu âlemde pek mümkün görmedi.
Âh bir bilsem ki, dedi, reca kapısı tam burada işte; tevbenin derûnunda sürekli yanan bir ateş olduğunu.
Tedavisinin ise hep yanmak, hep inilti, hep kanayan bir yara olduğunu.
Tâkati pek kesildi. Geceydi. Gece iniltisinin zirveleştiği ân idi.
Kalb hüzünlenir, göz yaşarır ya..
İmam Şafiî Hz’lerinin sözü düştü gecesine:
“Kalbim kasvet bağlayıp yollar da sarpa sarınca, ümidimi affına merdiven yaptım.. günahım gözümde büyüdükçe büyüdü; ama onu alıp affının yanına koyunca, affını tasavvurlar üstü büyük buldum.”
Ümidi ziyadeleşti…
Rahmeti bir ummanlar gibi; mukabilinde ise dağlar cesametindeki günahını o deryadan bir katre gibi gördü.
Hatalarını düşündü. Nisyan derelerine atamazdı da.. Allah’ı unutup da, Allah’ın da kendilerine nefislerini unutturduğu bir hâle düşmek mi… Durdu, duraksadı…
Bir ömrün âh’ına atmak, dedi.. Tâ ki emanetini ehline vereceği ân’a kadar..
Sustu sonra. Susmalıydı.
Bir berat fermanı gelir miydi ötelerden…
Kestiremedi…
Havf ve reca arasında gelgitli bir yolun mukaddimesindeydi daha..
İniltisini duyan var mı bilinmez amma.. su akar yatağını bulur ya..
Gece peçesini savdı üzerinden inayet eliyle.
Huzur dedi geceden sabahın ilk ışıltıları arasında…
Sancılıydı..
Huzur ise sancıdaydı…