İnançMücahit GülerOcak '23crescent moon on a pink sky

Haset kelimesi, başkasının sahip olduğu maddî veya mânevî imkânların kendisine geçmesini veya kıskanılan kişinin bu imkânlardan mahrum kalması yönündeki istek ve niyeti ifade eder. Haset öncelikle bir duygu ve temenniyle ortaya çıkar, bazen fiile dönüşür, bazen de dönüşmez. Hasedin yoğunluk durumu fiile dönüşüp dönüşmemesinde etkilidir.

İnsanın, şahsın kendisine veya şahıstaki bir nimete haset etmesinin temelinde muhatabın haset eden kişiye bir kötülük yapıp yapmamasıyla ilgisi yoktur. Haset, kişinin kendi eksikliğinin veya olmak istediği şeyin bir başkasında olduğunu görmesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Mesela insanları etkileme isteği olan biri, insanları etkileyen birini görünce ona haset etmeye başlar.

Böyle birini gördükçe nimete olan hırsı ve muhatabına olan hasedi artar. Bu döngü kendisini çıkmaz bir sokağa, iflah olmaz bir yola sürükleyebilir. Haset eden kişi o nimete ulaşmadıkça veya o kişiden nimetin yok olduğunu görmedikçe muhatabına olan hırsı ve hasedi geçmeyecektir. Ancak bu şekilde o sıkıntılı halden kurtulacağını sanır. Halbuki bu durum onun acziyetini ve nefsine olan bağlılığını gösterir.

Haset edilen kişi de haset eden insanlara karşı dikkatli olmalıdır. Zira hasedin uykusu hafif ve kolaydır. Kimde ne zaman ve hangi durumda ortaya çıkacağı belli olmamaktadır. Her halini, her mutluluğunu herkesle paylaşmamalıdır. İnsan hissedilmek ister, bundan dolayı içinde bulunduğu durumunu paylaşmak ister. Fakat haset eden kişi muhatabını hissetmez, sadece işitir ve görür, sonra da haset eder. Hatta bu tehlikeli durum bazen fiile de dönüşebilir.

Haset insanın psikolojisini bozan, ruhunu daraltan etkenlerden bir tanesidir. İnsana sürekli eziklik, küçük düşürülme hissiyatı verir. Aslında daha yüksek makamları hak ettiği halde birileri yüzünden olması gereken yerde olmadığını düşündürür. Bu durumda olmasının suçunu başkalarına bağlar.

Hakikatte ise böyle bir durum yoktur. Nimetin Allah’tan geldiğini bilen, haddini bilir. Allah’ın kendisine vermediğini sahiplenme duygusuna kapılmaz, Allah’ın verdiğiyle yetinir.

Haset, özünde Allah’ın yaptığından razı olmamaktır: “Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanları kıskanıyorlar mı?” (Nisâ sûresi, 54) Haset eden kişi nimeti alanın da verenin de Allah olduğunu bilirse, Allah’ın kendisine verdiği kabiliyetin ve karakterin farkında olursa haset hastalığından kurtulabilir. Çünkü Allah’ın vermediği nimeti bir başkasının veremeyeceğini bilen, Allah’ın verdiğine razı olan, Allah katında değerli olmanın insanların nazarında değerli olmaktan çok daha önemli olduğunu idrak eden biri yaptığı bu hatadan vazgeçecektir.

Haset asit gibidir, bütün amelleri eritip yok edebilir. Haset eden kişi yaptığı salih amellerin yok olup gitmesini istemiyorsa şu hadise kulak vermelidir: “Haset etmekten sakının. Zira, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb 44) Yaptığı amellerin yok olmasını istemeyenler hased etmekten uzak durmalıdırlar. Allah’ın verdiğine de, vermediğini de razı olmalıdırlar. Allah’tan gelene ve gelmeyene razı olmak insanı olumsuz duygu ve düşünce durumlarından koruyacaktır. Selam ve dua ile kalın…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment