Dr. Musa HûbKasım '22Söyleşi

Üstad Bediüzzaman’ın Vekillerinden/Vârislerinden
ÇOĞULU BAYRAM YÜKSEL AĞABEY İLE NURLU HATIRALAR

Dr. Musa Hûb

BAYRAM YÜKSEL AĞABEY KİMDİR?
Babası Ali Efendi’den olma, annesi Güllü Hanım’dan dogma olan Çoğulu Bayram Yüksel ağabey (1931-1997)¹ , Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin (1878-1960) yıllarca yanında bulunan hususî hizmetkârlarından, manevî evlatlarından, en yakın vâris talebelerinden ve mutlak vekillerinden biri idi. 1993’te 23 yaşımdayken kendisini bu dünyada tanımak, görmek, dinlemek ve duasını almakla mealiftihar bahtiyar olduğuma inandığım nadide, güzide ve harika bir şahsiyettir.


Bayram Yüksel, 16 yaşındayken önce rüyasında gördüğü Bediüzzaman’la sonra vicahî tanışmış, Risale-i Nur’a talebe olmuştur (1947). Kur’an yazısıyla Risaleleri çoğaltan nasipli kalemlerden birisidir. Afyon hapsine beraber yatmışlardır. Dahası Bediüzzaman tarafından bizzat yanına, haslar hası dairesine alınmış, şahsî hizmetlerine bakmış; suyunu taşımış, yemeğini pişirmiş.

Bediüzzaman’ın Erzurum’lu talebesi Mehmet Kırkıncı Hocaefendi, “Bayram Ağabey’in Üstad’a verdiği bir bardak suyu, bütün ömrümde yaptığım hizmetlerin ecrine değişmem! Zira onlar kime hizmet etmişler…” demiştir. Teşbihte hata olmaz” derler, yani benzetme hatalı da olsa, gene de hatasız kabul edilir. Sanki asr-ı saadette Rasulullah’a 10 yıl hizmet etmiş Enes b. Mâlik r.a. gibi, ihtiyarlığı zamanında Bediüzzaman’ın eli-ayağı, kolu-kanadı olmuş birkaç isimden birisi.

Vatanî vazifesini yaptığı esnada Kore Savaşı çıktığı için, kura sonucu Kore’ye gönderilen Türk birliklerinde asker olarak görev yapmış (1951) ve Kore Gazisi olarak geri dönerek (1953) Bediüzzaman Hazretleri’nin vefatına kadar hizmetinde bulunmuş (1960). Risale-i Nur’da onlarca yerde ismi geçmektedir, Üstad adına yazışmalarda imzası bulunmaktadır. Bediüzzaman, onu manevî evladı kabul etmenin ötesinde, kendisinden sonra vâris-i vekil bıraktığı talebeleri içinde zikretmiştir. 23 Mart 1960 gecesi Urfa’da, İpek Palas otelinin 3. katındaki 27 numaralı odada, Bediüzzaman’ın vefat ettiği saat ve dakikalarda başında bulunan tek yâr-ı vefadârı, sâdık hizmetkârı ve yeganâne şâhid odur.


Bediüzzaman ve Risale-i Nur hizmetinin perde arkası sırlarına ve olaylara dair çok hatıratını paylaşmıştır. Hayatının hemen bütün kareleri, din uğruna harcanan soluklarla dirilmiş bir dava adamıdır. Bu milletin dinine, imanına, Kur’an’ına unutulmaz hizmetleri olmuş bir ehl-i gayrettir.

Üstad’ı Bediüzzaman’dan ne gördüyse aynen onu uygulamaya çalışan, başka düşünceler için, “Kardeşim, benim aklım ermez!” diyen Bayram Yüksel ağabeyin, Risale-i Nur’un iman dersine katılan hemen herkes üzerinde dolaylı da olsa bir hakkı vardır. O ki, Nur dairesinde fenâ fi’l-ihvan olmuş bir âhiretlikti. Mustafa Beşok’un naklettiğine göre Bayram ağabey: ‘Benim annem vefat etse, o anda da Sungur ağabeyin annesi vefat etse, ben Sungur ağabeyin annesinin cenazesine giderim, çok mübarektir’ demişti.”²


Bediüzzaman’ın vefatından sonra, Nur Dairesi içinde toparlayıcı bir konumda durmuştur. 27 Mayıs sonrasının kargaşa ortamını bir çeşit inzivada³ geçirdikten sonra Ankara’da, Hacıbayram’daki meşhur 27 numaralı nur dershanesinde iman hizmetlerine sağlam bir temel atmıştır. Daha sonra Isparta’ya taşınmış ve âhir ömrüne kadar orada Üstad’ın mirasına sahip çıkmış, Nur hizmetlerini sürdürmüştür. Sürekli yükselen ve genişleyen dine hizmet hayatını en son zirvede bırakmıştır: Almanya’dan dönüşlerinde, beraberinde bulunan Ali Uçar ve Mehmet Çiçek’le birlikte, Bulgaristan’da geçirdikleri trafik kazası sonucu şehîden vefat etmiştir (19 Kasım 1997).


Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin talebeleri içerisinde köyünün adıyla tanınan bir isim: Coğu’lu Bayram Yüksel ağabey. Çoğu Köyü⁴ , Afyon’un Bolvadin ilçesinin, tarihi Roma dönemine dayanan çok eski bir köyüdür (yeni adı: Kemerkaya Köyü). Adı köyüne nisbetle meşhur olan Çoğulu Bayram ağabey, manidardır ki, ilkokulu pekiyi dereceyle bitirmiş ve öğretmeni tarafından Köy Enstitüsü’ne gönderilmek istenmiş, ama babasının ‘dinsiz olur’ korkusuyla gönderilmemiştir. O, aklından çok daha ileri derecede sahip olduğu saf gönlüyle, bir köylü ermişi, bir köylü ârifi gibidir. Bana hep bir hadis-i şerifi hatırlatır; kalplerinden bütün kötü duygular alınmış, kar gibi bembeyaz pırıl pırıl olmuş cennet ehlinin ‘sâzeç gönlü’ aklıma gelir.

BEDİÜZZAMAN’IN VARİS TALEBELERİ


Bayram Yüksel ağabey, Üstadı Bediüzzaman’ın vasiyetnamesinde adı geçen manevî evlatlarından, hizmetkârlarından ve mutlak varislerinden birisidir. Kendisinden sonra hizmet ve hareket düsturlarını onlara aynen muhafaza etmelerini vasiyet etmiştir: “… Şimdi mânevî evlâtlarım, fedakâr hizmetkârlarım olan Zübeyir, Ceylân, Sungur, Bayram, Hüsnü, Abdullah, Mustafa gibi ve has ve hâlis Nurun kahramanları olan Hüsrev ve Nazif, Tahirî, Mustafa Gül gibi zatların nezaretinde o düsturumun muhafaza edilmesini vasiyet ediyorum. -Said Nursî-.”⁵

Bediüzzaman’ın ilk defa 1946’da kaleme aldığı⁶ ve sonra sayısını artırarak 17 vârisin ismini eliyle yazdığı vasiyetnamesinde geçen vârisleri ve memleketleri sırasıyla şöyledir:

  1. Hüsrev Altınbaşak (1899-1977) Isparta.
  2. Mehmet Tahirî Mutlu (1900-1977) Isparta, Atabey.
  3. Abdülmecid Ünlükul (1884-1967) Bitlis, Hizan. Müftü.
  4. Zübeyir Gündüzalp (1920-1971) Karaman, Ermenek. Posta memuru.
  5. Mustafa Sungur (1929-2012) Karabük, Eflani. Öğretmen.
  6. Ceylan Çalışkan (1929-1963) Afyon, Emirdağ.
  7. Mehmet Kaya(lar) (1914-1994) Erzincan (Diyarbakır). Yüzbaşı.
  8. Hüsnü Bayramoğlu (1935-2021) Karabük, Safranbolu.
  9. Bayram Yüksel (1931-1997) Afyon, Bolvadin, Çoğul Köyü.
  10. Süleyman Rüştü Çakın (1899-1974) Isparta.
  11. Abdullah Yeğin (1924-2016) Kastamonu, Araç, Kıyan Köyü.
  12. Ahmet Aytimur (1924-2016) Elazığ.
  13. Atıf Ural (1933-1966) Kars.
  14. Said Özdemir (1938-2016) Siirt, Tillo. Diyanette Vaiz.
  15. Mustafa Gül (1915-1985) Isparta, Sav Köyü.
  16. Mustafa Acet (1924-1990) Afyon, Emirdağ: Diyanette Hattat ve Cami İmamı.
  17. Seyyid Salih Özcan (1929-2015) Şanlıurfa.
    Daha sonra Üstad Hazretleri, Emirdağ-II Lahikasında Kastamonu-İnebolulu Ahmed Nazif Çelebi ’yi⁷ (1891-1964) de ismen hepsi vârislerinin arasına zikretmiş,⁸ “İnebolu Hüsrev’i”⁹ ‘hizmet-i imaniyetin bir kutbu’¹⁰ gibi sıfatlarla anmıştır.
    Allah Teala, Bediüzzaman’ın vâris talebelerinden Bayram Yüksel, Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayram, Said Özdemir ve Salih Özcan ağabeylerle görüşmeyi, sohbetlerinde bulunmayı bu iman ve amel fakirine nasip etti. Hatta Said Özdemir ağabeyle Bediüzzaman ve Tasavvuf üzerine bir saati aşkın mülakatımız da oldu. Binlerce kez hamd ü senalar olsun. Yeri geldikçe o sohbet ve mülakatları deşifre edip bu yazı dizisinde paylaşmaya çalışacağım inşallah.

BAYRAM YÜKSEL AĞABEYİ ISPARTA’DA ZİYARETİMİZ: 1993

(1993)
Bursa’da Uludağ İlahiyat Fakültesinden 1992’de mezun olduktan sonra 2 yıl Bursa’da kaldım ve mezunu olduğum İlahiyat fakültesinden talebelere tefsir-hadis dersleri veriyordum. Cuma akşamları Risale-i Nur merkezli tefsir derslerimiz oluyordu. 1993’ün ilkbaharıydı, İlahiyatlı talebelerle beraber, Isparta gezisi yapalım, Üstad’ın yaşadığı yerleri ve evini ziyaret edelim istedik. Bir otobüs dolusu arkadaşla beraber Bursa’dan Isparta’ya yola çıktık. Kur’an kıraatleri, ilahiler, tesbihatlar ile gürül gürül coşkun bir yolculuk yaptık. Gül şehri Isparta’da Üstad’ın son yedi sene kaldığı ‘ilk medrese-i nuriye’sini evini ziyaret ettik. Küçük bir müze odası vardı; kullandığı eşyaları, odasını gördük; yamalı hırkası, ibrik, havlu, gecelik, sarık, cübbe, yorgan…

Hüzünle ve hasretle tefekkür ettiğimiz o mübarek evin önünde grup olarak topluca bir fotoğraf çektirdik. Şimdi resme bakıyorum da, niçin tek takım elbiseli, beyaz gömlek, mavi kravatlı şahıs bendim bilmiyorum. Galiba o yıllarda idareciliğin şânındandı.


Bu gezinin bizim için en değerli ve unutulmaz yanı, orada Üstadımızın varis ve vekil talebelerinden Coğullu Bayram Yüksel ağabeyi görmek, onunla görüşmek, yüz yüze tanışmak, bir saati aşkın sohbetini dinlemek, tek tek bakışlarına muhatap olmak ve duasını almak oldu. Biz Üstadın evinin salonda Bayram ağabeyi beklerken, birden hızlı adımlarla içeri girdi, hepimiz ayağa kalktık. Hızlıca yerine geçti, “Oturun, oturun, lütfen ayağa kalkmayın! Hoşgeldiniz, hepiniz! Siz kimsiniz, nereden geliyorsunuz?” dedi. Ben de: “Ağabey, Bursa’dan geliyoruz, Uludağ İlahiyat talebeleriyiz.” dedim. Her bir ferdin tek başına çok değerli olduğu o tarihlerde karşısında kırk kadar İlahiyatlı talebeyi görmenin verdiği sevinçle birden gözleri parladı ve “Maşallaaah, barekallaaah, hay mübarekler!..” dedi. Sonra da tek tek her birimizin yüzüne bakarak gözüyle süzdü. Öyle güzel bir bakışın, öyle güzel bir sözün muhatabı olmak, benim için cihan değer bir armağandı. Tasavvufta nazarıyla müridlerini eğiten mürşidler misali, adeta her nazarı değdiği göze/yüze bir nur hüzmesi aksediyormuş gibi bir hüsnüzan içindeydim.
İltifat ve dualarla dolu giriş mahiyetinde birkaç kelam ettikten sonra, hemen yanındaki şahıstan bir Risale istedi, getirdiler; eline aldı bir saate yakın okudu, yer yer kısa izahlar yaptı. Tabii biz, kitaplarda olandan ziyade, olmayan hatıralarını merak ediyorduk. Bu sebeple de maalesef, Risale-i Nur’dan hangi kitaptan nereyi ders yaptığını şimdi hiç hatırlamıyorum. 39 yıl önceki bir hatıra olduğundan, maatteessüf hafızamdan silinmiş. Ders bitimi ona Üstad Bediüzzaman’la olan hatıralarından sorduk, onlardan birçok olay anlattı. Çoğullu Bayram Yüksel ağabey kendine mahsus şivesiyle konuşurken, ben ne konuştuğu dikkat ettiğim kadar, bizzat onun jest ve mimiklerine, yüz işmi’zazlarına, hal ve tavırlarına da dikkat ediyordum. Onun konuşma biçiminden, el, kol, yüz, göz hareketlerinden, sesini tonlamasından, hâl ilmi bakımından sanki onda Üstadı görmeye, farketmeye, hissetmeye çalışıyordum. Konuşurken Bayram ağabeyin hâlinde Bediüzzaman’ın manevî şahsiyetinden, şahsî meşrebinden ve tabiatından izler dışarıya aksediyordu, onu yakalamaya çalışıyordum.


Bayram ağabeye Üstadın niçin “Kore Kahramanı” dediğini sorduk. Bunun üzerine de; 1951′de askere gittiğini, acemiliğini İskenderun’da yaptığını, daha sonra çektiği kurada Kore çıktığını, bunun üzerine Üstad’ın yanına gittiğini, bu habere çok sevinen Üstad’ın: “Ben zaten bir Nur talebesini Kore ve Japonya’ya göndermek istiyordum. Bunun için seni veya Ceylan’ı düşünmüştüm. İnkâr-ı Ulûhiyetle mücadele için Kore’ye gitmek lâzımdı” dediğini nakletti. Kore’ye uğurlarken Üstad kendi Cevşen’ini ona vermiş ve: Üstad Hazretleri, Bayram Yüksel ağabeyi Kore’ye uğurlarken kendi Cevşen’ini ona hediye etmiş ve: “Bunu yedi kat muşamba yaptır ve yanında taşı. Cevşen’i yanından hiç bırakma. Hiç korkma, korktuğun zaman beni hatırla. Bizler (Nur Talebeleri) daima inayet-i Rabbaniye altındayız. Hiç merak etme. Nereye gitsen yanına bir arkadaş edin. Cenab-ı Allah yardımcın olsun.” demiş. Nitekim Kore savaşında fiilen çarpışan Bayram Ağabeyin savaşta burnu bile kanamamış, muhafaza olunmuş.¹¹


Ayrıca Üstad kendisine ‘Japon Başkumandanı benim ahbabımdır. Benden selâm söyle ve bu Risaleleri ona ver.’ diyerek Hutbe-i Şamiye ile birlikte altı risale daha vermiş. O da Kore savaşı boyunca, risaleleri Japonya’ya nasıl ulaştıracağını düşünüyormuş. Tokyo’ya tedavi edilmek üzere gönderilmiş bulunan yaralıları alma görevi, kendisinin de içinde bulunduğu tabura verilince, o da böylece Tokyo’ya gitmiş. Benim kabaca hatırladığım bu hatıranın devamını yazılı kaynaktan alıntılamak istiyorum:


“Eserleri yanımıza aldık. Sevinçle hemen bir taksi tuttuk. Zaten adres almıştık. Türklerin bulunduğu camiye vardık. Abdülvahab ismindeki reislerinin evine gittik. Bizimle alakadar oldular. Ben de Üstadımızın selamlarını söyledim ve ‘Bu kitapları Üstadımız Japon Başkomutanına gönderdi, o Üstadımın arkadaşı imiş, kendisiyle muhabere ederlermiş, İstanbul’da görüşmüşler’ dedim. Onlar çok sevindiler. ‘Bizi buraya getiren zaten o zattı. Biz Kazan Türkleriyiz. Japon ve Rus Harbinden sonra bizler buraya geldik, bize bu camiyi yaptırdı, verdi. Müslümanları çok severdi, maalesef o zat vefat etti. Bizler Üstadı çoktan tanıyoruz; kendisi müstesna bir insandır. Biz onu Rusya’da iken takdir ediyorduk. Bu camimizi, evimizi Üstadın dostu olan kumandan bize hediye etti’ dedi. Çok güzel Türkçe konuşuyorlardı. Sonra da ‘Kitaplar bizde kalsın, bunları neşrederiz’ dediler.

Abdülvahab’ın kerimesi oradaki Türk çocuklarına, Türkçe dersi veriyor, muallimlik yapıyordu. Eserleri kendilerine verdim. Çok memnun oldular. ‘Üstada selamlarımızı söyleyin, bizlere dua etsin’ dediler. Çok samimî hava içinde onlardan ayrıldık. Ben kendilerine camide namaz kıldırdım…”¹²


Üstad’ın verdiği vazife icabı Risale-i Nur’ları Japonya’da emin ellere teslim ettikten sonra Bayram ağabey ‘Kore gazisi’¹³ olarak 1953’te Türkiye’ye geri dönmüş ve döner dönmez de ertesi gün Üstad onu yanına, şahsî hizmetine almış.

BAYRAM YÜKSEL AĞABEY ALNIMDAN ÖPTÜ, BEN DE ELİNİ ÖPTÜM.


Isparta merkezde, Üstad’ın kaldığı evin büyük odasında bizlere yapmış olduğu Risale dersini müteakip hatıralar faslı ile hüsn-ü hatime yapıldıktan sonra, iş vedalaşmaya gelmişti. Bayram Yüksel ağabey yerinden ayağa kalktı. Bursa İlahiyat talebeleri olarak bizler de ayağa kalktık. Arkadaşlar sıraya girip onunla musafaha yapmak ve elini öpmek istediler, fakat o kabul etmedi. “Sizin ağabeyiniz kim?” diye sordu, onlar da beni gösterdiler. Bunun üzerine hemen yanına geldim, “Hepinizin yerine onunla kucaklaşacağım.” dedi ve önce iki eliyle yanaklarımı tuttu, sonra başımı kendine doğru çekerek alnımdan öptü ve bağrına bastı, kucaklaştık; musafaha ve muanaka yaptık. Elini öptürmek istemedi ama “Öylese ben de bütün arkadaşlar adına elinizi öpmek istiyorum.” dedim. Elini yarı geri çekerek ve çekinerek müsaade etti ve ben de öptüm. Üstadın elini tutmuş, Üstad’a on yıl hizmet etmiş bir eli öpmek benim için tarifsiz bir şeref ve bahtiyarlıktı. “Cenab-ı Hak ilminizi, amelinizi, ihlasınızı artırsın. İmanınızı kâmil eylesin, hizmet-i imaniye ve Kur’aniyede hizmette dâim eylesin.” kabîlinden dualar etti.


Bayram Yüksel ağabeyin huzurundan ayrılırken, sanki Üstad Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret etmişiz gibi bir hissiyat ile ayrılmıştım, ayrılmıştık. Her bir talebeye, onun manevî nazarı ve duasıyla mübareklik mayası çalındığını düşünüyordum. Çünkü bu işler, kuru bilgi değil, yaş maneviyat işiydi. Bir dua ile mayalanan kalbin ve kafanın istikbalde nasıl filizler vereceğini tahmin edebiliyordum. Nitekim o talebelerden bazıları, ertesi sene 1994’te Bursa İlahiyat talebeleri arasında düzenlenen “Hadis Ezberleme Yarışması”nda 12 talebemiz 500’er hadis-i şerifi Arapça ve Türkçesiyle ezberleyerek hepsi birinci olmuşlardı. 30 kadarı da 400, 300, 200, 100 hadis ezberlemişti. Bursa Yıldırım camiinde yapılan yarışmanın jüri üyeleri: Prof. Dr. Mehmet Ali Sönmez (Bursa İlahiyat Hadis Anabilimdalı Başkanı), Dr. Mustafa Öztürk (Kur’an üstadı) ve Bursa İl Müftüsü M. Zeki Karakaya idi. Taksiyle evine bırakırken, yolda M. Ali Dönmez demişti ki: “Ben hadis profesörüyüm ama 100 hadisi bile ezberden okuyamam. Sizleri tebrik ediyorum çocuklar.


Bayram Yüksel ağabeyi ilk ve son, yani tek ziyaretim(iz), rûberû tanışmamız, görmemiz, görüşmemiz, konuşmamız, nazarına ve duasına mazhar olmamız, alnımızın öpülmesi ve bağrına basılmamız ile bu şekilde birkaç saatlik zaman zarfında gerçekleşmişti. Rüyalarım hariç, bir daha da dünya gözüyle o nuranî yüzünü görmek imkânım olmadı, çünkü kendimize göre ilim tahsili ve dine hizmet faaliyetleri için koşturduğumuz işlerin yoğunluğundan, Üstad’ın talebelerine ayrıca –bütün sevgimize, ilgimize ve iştiyakımıza rağmen- vakit ayırıp da koşamıyorduk. Bazen kader bu şekilde ve bir şekilde, onlardan bazısını görmeyi, dersine iştirak etmeyi nasip ediyordu. Fiziken uzaktan uzağa belki, ama manen, kalben ve ruhen sanki hep onlarla aynı Nur Meclisinde, aynı Nur Câmiası çatısı altında daima birdik, hep beraberdik. Bizler ki onların izlerini izlemeye çalışan genç nesillerdik, dualarıyla yeşeren ümit tomurcuklarıydık.

İNSANA DÖNÜŞMÜŞ İHLAS: HÂDİM-İ HÂDİM-İ KUR’AN

Diyebilirim ki: Bayram Yüksel ağabey, ete-kemiğe bürünmüş, insan diye görünmüş bir muhlis kuldu, ihlasıyla hizmet etmiş bir Hâdim-i Hâdim-i Kur’an’dı. Üstadı Bediüzzaman Hazretleri, Japonya’ya bir talebesini göndermek istediği zaman, talebelerinden birisi: “Üstadım, tahsilli bir kardeşin oraya gitmesi daha muvafık olmaz mı?” der. Üstad: “Kardeşim, tahsil değil, ihlas hizmet eder.” cevabını verir. Nitekim Japonya’ya Risaleleri götürmek, Bayram Yüksel ağabeye nasip olur. “İhlas” kavramı ve İhlas Risalesi bana hep Bayram Yüksel ağabeyi hatırlatmıştır. Sohbetlerimde yeri geldikçe onun şâhidi olduğum, kitaplardan okuduğum ve videolarından izlediğim ihlaslı hâlini dinleyenlere ders veririm, örnek gösteririm. Allah örnek almayı, onun gibi muhlis-i muhlas olmayı ve ölmeyi de nasip eylesin inşallah.


Bayram Yüksel ağabey, lise-üniversite okumuş bir erbab-ı ilim değildi, ama tam bir ehl-i hâl idi, ehl-i ibadetti. Erbab-ı irşad değildi, ama ehl-i velayetti. Kur’ân hâdimi Bediüzzaman’ın hususî hâdimlerindendi. Bana tasavvuftaki “huddâm/hâdimûn evliyası”nı düşündürür. Sufî kaynaklarda evliya sınıfları anlatılırken, mürşidler ve onların yanında bir de “hâdimler” zikredilir ki, bu hizmetkârlar, mürşidlerin dünyevî işlerini görürler, bir taraftan da tarikat derslerine devam ederler ki en hâlis-muhlis evliya sınıfından addedilirler. Bayram Yüksel ağabey de Nur Mesleği’nin pîr-i muğanı ve mürşid-i kâmili Üstad Bediüzzaman’ın yanındaki hâdimûn evliyasından birisidir diye hüsn-ü kabul eylemişimdir.

ÜSTAD’INA ŞEHİDEN KAVUŞMASI ve CENAZE NAMAZINA İŞTİRAKİM


İlk ve tek 1993’teki o ziyaretimizden sonra Bayram Yüksel ağabeyle 1997’de kendi cenazesinde buluştuk. Vefatından 34 gün önce Nur Hizmetleri için gitmiş olduğu ve Almanya’da Bediüzzaman Said Nursi Kültür Vakfı’na ait, iki hizmet binasının açılışı yaptığı Almanya’dan dönüşte, yanında Ali Uçar ve Mehmet Çiçek ağabeylerle birlikte 19 Kasım 1997 Çarşamba günü Bulgaristan’da trafik kazası geçirmiş ve vefat etmiş, haberimiz yoktu. Biz tam da o gün, bir grup arkadaşımla beraber 4 ay kadar Pratik Arapça Dil Kursu için kaldığımız Mısır’dan uçakla Türkiye’ye dönmüştük. Vefat haberini İstanbul’a indikten sonra aldık. Bu acı haber içime öyle bir kor olarak düştü ki, o günden beri ne zaman Bayram ağabey aklıma gelse, hala içimi yakıp durmaktadır. Çünkü birkaç saatte değil, belki birkaç dakika içinde Bayram ağabeye o kadar çok ısınmış ve ruhen kaynaşmıştım ki, kırk yıl yanında kalmışım gibi bütünleşmiştim; halbuki onunla gelecekte çokça görüşmeyi, çok güzel şeyler paylaşmayı umuyordum. Kadri yüce bu insan, benim için kadri yeterince bilinememiş koca bir yitik olarak kaldı.


Manidardır ki, Bayram ağabeyin vefatından bir hafta önce, 12 Kasım 1997 tarihinde Mısır, Kâhire’de gece uykusunda “bir mezar ve bir pınar” üzerine upuzun bir rüya görmüştüm ve onu bu başlıkla müstakil yazı halinde kaleme almıştım. Devam edeyim. Bayram Yüksel ağabeyin ve yanındaki Ali Uçar ve Mehmet Çiçek ağabeylerin cenaze namazları, İstanbul’da Fatih Câmiinde 23 Kasım 1997’de kılındı. Takdir-i ilahî, İstanbul’da bulunuyor olmam hasebiyle, cenaze namazına iştirak etmem nasip oldu. Binlerce seveninin arasında biz de hüsn-ü şehadetimizi ilan ettik. O kadar kalabalıktı ki tabutu hiç kimsenin omzuna gerek kalmaksızın eller üstünde yüzer gibi akıyordu. Tabutunu taşımaya uzanan yüzlerce elden birisi de benim ellerimdi. Bu dokunuşum ona ikinci ve son dokunuşum olmuştu.


Cenaze namazı sonrası Bediüzzaman’ın talebelerinden Mustafa Sungur ve Osman Demirci Hocaefendi cemaate birer konuşma yaptılar. Mustafa Sungur ağabey, vatanımız üzerinde dolaşan şerlerin def’i için Bayram Yüksel ve arkadaşlarını Cenab-ı Mevla’nın adeta birer kurban olarak katına aldığını söyledi. Osman Demirci Hocaefendi de: “İnsanlar nasıl yaşarlarsa öyle ölürler. Bayram Yüksel ve arkadaşları da hayatları boyunca iman ve Kur’an’a hizmet ederek yaşadılar ve öyle de vefat ettiler.” mealinde konuştu. Hüsnü Bayram ve Mehmet Fırıncı ağabeyler de oradaydı. Cenaze namazını ve sonrasındaki konuşmaları kameraya çekip bir video halinde neşretmişler.¹⁴ Allah için sevdiğim ve saydığım Bayram Yüksel ağabeyi ahirete uğurlamada son vazifemi yapmış olmak, orada hazır bulunmak ve bir de yeni farkettiğim, cenaze namazının çekildiği video kaydında görünen binlerce yüzden birisi olmak, ondan ayrılığa mukabil küçük bir teselli oldu.


Ehl-i hikmet şâir şu beytiyle tam da benim duygularıma tercüman olmuş:


Zi-hicr-i dositân, hûn şüd derûn-i sîne cân-ı men,
Firâk-ı hem-nişînân suht magz-ı istehân-ı men!”¹⁵
Yani:
Sevdiklerimden ayrı kaldığım için, göğsümde rûhum kan ağlıyor,
Birlikte oturduklarımın ayrılığı, kemiklerimin iliğini yakıyor!

BARLA MEZARLIĞINDA BAYRAM AĞABEYİ ZİYARETLERİM

(12 Ağustos 2015)

İstanbul’dan Isparta’ya gönderilen Bayram Yüksel ve kader yoldaşı Ali Uçar ağabeylerin cenazeleri, 24 Kasım günü öğle namazından sonra Isparta Ulu Camii’de kılınan cenaze namazından sonra Barla mezarlığında toprağa verilmişti. Barla’yı ziyaret ettiğim her zaman, yan yana yatmakta olan üç mezardan biri olarak, onun mezarının başında uzunca dualar ettim, Kur’an’lar okudum ve tefekküre daldım. 2015 yılında Baş Ailesi ve Hub Ailesi olarak iki aile halinde Barla’yı ve kabristanındaki Bayram Yüksel ağabeyi ziyaret etmiştik. Bizim çocuklar da yanımızdaydı.
En son ziyaretimiz, 2018 yazında 26-30 Ağustos tarihleri arası olmuştu. H.K’nin haberdar ettiği sürpriz bir davete icabet etmiştik. Üç çocuğumla, büyük oğlum Mühenna Selman Efendi (17), biricik kızım Selmagül Vedude Hanım (13) ve küçük şehzadem Müsenna Sabri Efendi (10) ile beraber 4-5 gün Yeni Asya Vakfı Barla Sosyal Tesisleri’nde Toplu Risale Okuma Programına iştirak etmiştik. Bu süre zarfında Üstad’ın kaldığı iki ayrı evi de ziyaret edip oralarda Risaleler okumuş, namazlar kılmıştık. Barla hatırası hediyelik eşyalar ve kitaplar satın almıştık. Ve tabii ki birkaç kez Barla Mezarlığında medfun bulunan Bayram Yüksel ağabeyi ve Bediüzzaman’ın diğer talebelerini kabirleri başında ziyaret etmiş, dualar etmiştik.
Bir hazîre içinde yan yana üç mezardan, bazılarına göre Bediüzzaman Said Nursî’nin kabri (veya kabrinin yanında makamı) olarak tahmin edilen ortadaki boş mezarın birer yanında yatmakta bulunan Bayram Yüksel ve Ali Uçar ağabeylere Allah Teala nazar-ı rahmetiyle muamele buyursun. Taksirâtını mağfur, amellerini meşkur eylesin. Onlara gençliğinden beri ziyade muhabbet, hasret ve iştiyakla dolu bendelerini de âhirette Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri ve talebeleriyle bir ve beraber haşreylesin, ebedî cennet komşuları ve sohbet arkadaşları kılsın, inşallahurrahmânurrahîm. Üstad Bediüzzaman’n, elyazısıyla çoğalttığı bir risalenin sonuna yazdığı o meşhur dua ile biz de hüsn-ü hâtime etmiş olalım:


Ya Erhamerrahimîn! İsm-i Azam hürmetine bu risaleyi yazan Bayram’ı, Cennet-i Firdevse ve saadet-i ebediyeye mazhar eyle ve hizmet-i imaniye ve Kur’âniyede daima muvaffak eyle.

Çoğullu Bayram Yüksel Ağabey’in (r.h.) ruh-u azizleri için el-Fâtiha!

(12 Ağustos 2015)

Kaynaklar:

¹ Bir kaynağın verdiği bilgiye göre anne tarafından Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) torunudur.

² Muhammed Nur Sungur, “Bayram Ağabeyi 24. Vefat Yıldönümünde Anarken…”, Yeni Asya Gazetesi, 21 Kasım 2021, Pazar.

³ “Karabük’te 1960 menfur ihtilâlinin akabinde Camcı Şevki Amcanın dükkânında kaldığını.. hatırlarım.” diyor Muhammed Nur Sungur, “Bayram Ağabeyi 24. Vefat Yıldönümünde Anarken…”, Yeni Asya Gazetesi, 21 Kasım 2021, Pazar.

⁴ Köyün adı, 1928 yılı kayıtlarında “Çoğu” olarak geçmektedir. Tarihî kökeni itibariyle Latince Cugu veya Cogu, Türkçe’de Çoğu veya Çuğu Köyü’dür. (Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kemerkaya,_Bolvadin ). Son dönem bazı eserlerde Çoğul/Coğul veya Coğol olarak da geçmektedir. Mesela Bolu, Gerede’nin Çoğullu Köyü vardır. Yine Karaman’ın da merkez Çoğlu köyü vardır. Bayram Yüksel ile aynı köyden hemşehrisi Çoğu’lu Kadir Yılmaz (1927- ? ): “Köyümüzün adı önceden ‘Çoğu’ idi. Sonradan ‘Kemerkaya’ olarak değiştirildi. Bolvadin’in en eski yerleşim yeridir. Roma Döneminde ve daha önceleri burada insanlar yaşamıştır. O günlerden kalma, Roma Dönemine ait kale ve ‘Yedikapı’ dediğimiz üç katlı mağaralar vardır. Köyümüz Morcali Türkmenleri’ndendir. Daha sonra Karakeçili Yörük Aşiretleri de gelip yerleşmişlerdir.” demiştir. (Bkz. http://www.bolvadinsevgisi.com/45.htm ).

⁵ Nursî Nursî, Emirdağ Lâhikası 2 – Mektup No: 136 -s.1901.
⁶ Emirdağ Lâhikası (1) – Mektup No: 81 -s.1733.

 

⁷Ahmed Nazif Çelebi, Bediüzzaman’a Kastamonu’ya geldiği tarihlerde talebe olmuştur. Barla Lahikası’nın sonunda birkaç mektubu vardır, fakat bu mektuplar, yani 279 nolu mektuptan 291 nolu son mektuba kadar olanlar, Kastamonu ve Emirdağ hayatından kalan mektuplardır, buraya ilhak edilmişlerdir. Kendisinin, Kastamonu, Emirdağ-I ve II’de mektupları vardır. Risaleleri hem elyazısı ile, hem de Teksir makinesi alarak çoğaltmış ve neşretmiştir. Bkz. Nursî, Barla Lâhikası – Mektup No: 279, 280 – s.1559, 1561, 1562; Nursî, Kastamonu Lâhikası – Mektup No: 32 – s.1588; Nursî, Emirdağ Lâhikası (1) – Mektup No: 134 -s.1755; Nursî, Emirdağ Lâhikası (2) – Mektup No: 52 -s.1832. ( 279 Nolu mektubun başına düşülen not: “Bundan sonraki kısım Hazret-i Üstadın Kastamonu ve Emirdağ hayatında iken yazılan ve el yazma nüshalarda derc edilen mektuplardır.” Nursî, Barla Lâhikası – Mektup No: 279.)


⁸ Nursî, Emirdağ Lâhikası 2 – Mektup No: 136 -s.1901.
⁹ Nursî, Emirdağ Lâhikası 2 – Mektup No: 52 -s.1832.

¹⁰ Bediüzzaman, ‘Nazif Çelebi, o mühim mevkide, Âlem-i İslâmın şimal hududunda hizmet-i imaniyenin bir kutbudur.’ demiştir. Necmettin Şahiner, Son Şahitler, c.4, s. 15, “Mustafa Sungur” mad.

¹¹Ömer Yirmiyedi (Çiçek)’nin anlattığına göre: “Bayram ağabey bir ara Kore’de düşman birliği arasında kalmış, sonra da koca birliği önüne katıp getirmiş. Birleşmiş Milletler karargâhına teslim etmiş. Komutanlar şaşırmışlar: ‘Sizi bu mu getirdi?’ demişler. ‘Yok yahu, bu bizi nasıl getirecek, sarıklı bir yığın asker vardı yanında, onlar getirdi bizi buraya!’ demişler. ‘Kurşunlar vızır vızır, sağımdan solumdan geçer, bana isabet etmezdi’ derdi.”

¹²https://sorularlarisale.com/taniyanlarin-dilinden/bayram-yuksel

¹³ 9 yıl sonra, 2002’de gerçekleştirilen Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu’na Kore’den katılan Prof. Dr. Cemil Lee: “Biz Bayram Yüksel’in Kore’de ayak bastığı topraklarda açan çiçekleriz” derken, Bayram ağabeyin geçtiği yerlerin yeşerdiği ayağı bereketli bir mübarek şahsiyet olduğuna işaret etmiş olmalıdır.

¹⁴ https://www.youtube.com/watch?v=4RbNc6fIVQk
¹⁵ İmam Rabbânî’nin Mektubat-ı Rabbanî’sine ilave edilen, oğlu Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî’nin kitabından alınmıştır. (4/157).

 

1 Yorum

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment