DüşünceEkim '22Rukiye Anar

ZAMAN

Rukiye Anar

Zaman akan bir nehir misali asırlardır akıp durmaktadır.

İçinde binlerce çeşitliliği, binlerce farklılığı ve daha ötesi sayısız celalî ve cemalî cilveleri taşıyarak ebed tarafına doğru gitmektedir. Bu akış İçinde sürüklenen insan çoğunluk itibariyle selin önünde koşan bir yaprak gibi gayesiz, hedefsiz bir şekilde hayatını heba ediyor. İnsanoğlu bu hızla koşan ve kuşatan zamanın fitneleri önünde yuvarlanıp giderken nereye gittiğini, nereden geldiğini, ne için yaratıldığını düşünmeyerek ne büyük ziyan ve zarar içinde olduğu tarif edilemez. Bunun içindir ki; Allah (cc) şöyle buyuruyor “Asra yemin olsun ki; tüm insanlık gerçekten ziyandadır. ” (Asr 1-2).

Zaman ile ziyan burada birbirine en yakın noktada, birbirini iktiza edercesine ardı sıra anılmıştır. Zira insanlık hep zamanla yoldan çıkmış, zamanla kendini unutmuş ve ziyana uğramıştır. Kurân’da insanlığın serüveni peygamber ve getirdiği hak yol ile başlamış ve insanlık ilk doğru bir rehberle zamana adım atmıştır. Gerçek böyleyken ne oluyor da zamanla insan iz’an ve nizamını kaybediyor ve şaşkınlık, sapkınlık yollarına düşüyor. Zamanın getirdiği fitne ve fesat insana kendini unutturmuş, yaratıcısını dahî unutturmuş.

İnsanlık genel olarak düşünmeyen, sorgulamayan ve tetkik etmeyen insanlar topluluğu olması itibariyle bu akışın İçinde yuvarlanarak âkıbetini hazırlamaktadır. En büyük yanılgısı hayatın geçiciliğini ve her şeyin faniliğini baki tevehhüm etmesi veya sonsuza kadar yaşayacak gibi aldanmasıdır. Aslen insanı gaflete atan şey dünyevi tutkuları ve elde tutmaya çalıştığı varlık, yani dünya metaıdır. Bu tutku ve hevâsı, insanı hayatı hakkında düşündürmüyor, sorgulatmıyor ve hakikate uyanmaya mâni oluyor. Adeta bir illüzyon içinde uyumaya devam ediyor ki Cenabı Hak bazı musibetleri ve elemleri insanı uyandırmak için ikaz ve ihtar olarak göndermiştir.

Hele bu zamana baktığımızda, ayette yeminle zikredilen ziyan asrının en dehşetli sapkınlığı ortada her şeyi önüne katarak devam ediyor. Böylesine bir tuğyanın (azgınlık) ve fettanlığın, zulümâtın her şeyi ve herkesi kuşatması ile derin bir uyku ve uyuşma İçinde olan insanlık, nasıl bir uyarı veya sarsıntı ile uyanır bilinmez. Ya kıyamet sarsıntısı olacak, ya da Nuh (as) tufanı misali bir inkıraz, inkılâp olacak ki ayılsın kendine gelsin.

Maalesef bu çağın zerkettiği narkoz görünmemiş derecede İslam âlemine kadar herkeste etkisini gösteriyor. Zamanın deccalî aktörleri gözleri ve gönülleri çeşitli modern sihirlerle kendine çekiyor. İşte asıl mesele bu, biz bu sihir ve illüzyondan nasıl kurtulabiliriz. Ayrıca son bir asırdır yediğimiz içtiğimiz gıdadan tutun da, aldığımız ilaç vb ile devamlı surette fizyolojimiz, genlerimiz değişmekte fıtrat bozulmaktadır. Bu fıtrî dönüşüm insanları algı ve reflekslerini manipüle ederek bambaşka insan hâline getirmektedir. Boyutlarını bilmediğimiz bu dönüştürme ve değiştirme hareketi insanlığa yapılan en vahşi müdahaledir. Genleri ve kanları ile oynanan bu insan acaba ne kadar fıtratı üzere düşünebilir, gerçeği bulabilir.

Ahirzamanın insanlığa getirdiği bu müthiş beladan kurtulmak için ilk önce Allah’ın bize verdiği fıtratı ve insanî yaratılışı muhafaza etmeye çalışmalıyız. Bununla birlikte neslimizin nasıl bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu görmeliyiz. Zira onların ruhları ve zihinleri işgal altında. Ayette zamana edilen yeminle insanlığın ebedî tehlike altında olduğu gerçeğini apaçık bir şekilde görüyoruz. Ayetin devamında zikredilen kurtuluş listesinde ancak iman ve salih amel işlemek ile hakkı ve sabrı tavsiye etmek şartıyla kurtulabileceği ve aynı zamanda bize bir ümit kapısı açmakla birlikte sonsuza bakan müjdeyi de işaret ediyor. Zamanın ve ahirzamanın bütün fitnelerinden çokça Allaha sığınan Efendimiz’i (asv) düşünerek biz de Allah’a sığınmalıyız.

Şu hâlde nefsimizin ve neslimizin selameti için ne yapabiliriz, nasıl mücadele edebiliriz onun yollarına bakalım inşallah…

Selam ve dua ile.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment