Kuran’da Düşünme Yöntemleri -1
Mücahit GÜLER
İnsanı diğer canlılardan ayrı kılan en bariz özelliği akledebiliyor ve düşünebiliyor olmasıdır. İnsan bu özelliği sayesinde kendini, eşyayı ve olayları tanımlayıp analiz edebiliyor. İnsanın bu düşünce özelliği olmasaydı yeryüzünün halifeliği ve yöneticiliği ona verilir miydi?
Rabbimiz insanları dünyaya gönderdikten sonra kullarını başıboş bırakmıyor ve insanın en güzel bir hayatı nasıl yaşaması konusunda kitaplar, peygamberler ve salih insanları göndererek kullarına yol ve yöntem öğretmektedir. Hem teorik hem de pratik açıdan kullarını bu şekilde terbiye eden Rabbimiz, kullarından yeryüzünde adaletli bir nizam kurmalarını (Enfal-39) ve kulluk bilincinin şuurunda (zariyat-56) hareket edenlerden olmalarını murad etmektedir.
Rabbimiz sadece hedef göstermekle kalmıyor, o hedefe ulaşılması için gerekli tüm ihtiyaçlara da dikkat çekiyor. Rabbimiz bu muradının oluşmasının temelini ise; akleden, temiz akıl sahibi, düşünen bir insan faktörünün oluşmasına bağlamaktadır. Aşağıdaki ayetler hakikatin anlaşılması için zihnin temiz olmasına ve temiz olmayan zihnin algılarının hakikate kapalı olacağına işaret etmektedir:
“Bu, sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır ki, insanlar onun ayetlerini düşünsünler ve temiz akıl sahipleri ibret alsınlar.” (Sad-29).
“Bu Kuran, kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir tebliğdir.” (İbrahim-52).
“…İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size ayetlerini böyle açıklar.” (Nur-61).
İşte Kur’an-ı Kerim insanları çok net bir şekilde düşünmeye davet etmektedir: “De ki: “Size tek bir öğüt vereceğim: Allah için, başkalarıyla birlikte veya tek başınıza şöyle bir durup düşünün!…” (Sebe-46).
Anlaşılması için gönderilen bu kitap, bize düşünce yöntemlerini de göstermektedir. Ayetlere baktığımızda düşünce yöntemleri olarak karşımıza ilk önce ‘düşünme ve araştırmaya’ yönelik bir davet vardır. Bu davet insanları, evrene ve onun muhteşem hassas yapısına bakmaya, varlıklar üzerinde düşünmeye ve araştırmaya sevk etmektedir.
“De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın ve Allah’ın ilk yaratılışı nasıl başlatıp devam ettirdiğini görün…” (Ankebut-20).
“Göklerde ve yerde olana bakın…” (Yunus-101).
“Gökten su indirdi ve onunla çeşit çeşit bitkilerden eşler çıkardık.” (Taha-53) “Bütün meyvelerden ikişer eş yaratmıştır.” (Rad-3).
“Allah’ın gökten bir su indirdiğini ve onu topraktaki kaynaklara geçirdiğini görmüyor musun?” (Zümer-21).
Ne güneş aya yetişip çarpar, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.” (Yasin-40).
“Rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik.” (Hicr-22).
“O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?” (Enbiya-30).
Bu ve benzeri ayetler bizi düşünmeye, araştırmaya, gözlem yapmaya davet etmektedir. Hakikate giden yolun başlangıcının gözlemden, araştırmadan, düşünmekten geçtiğini bu ayetler bize göstermektedir. Kur’an aynı zamanda deneysel araştırma yöntemine de işaret etmektedir. Bununla ilgili iki örnek vereceğiz. Birincisi İsrailoğullarından birinin diriltilmesi olayı, ikincisi ise Hz. İbrahim (a.s)’ın kuşları öldürmesi olayıdır.
Rabbimiz İsrailoğullarının kalplerindeki şüpheyi gidermek, kullarının kalplerinin tatmin olmasını sağlamak için, şu olayı bize, Kur’an aracılığıyla aktarmaktadır: “Yahut evlerinin çatıları çöküp üzerine duvarları yıkılarak harap olmuş, ıssız bir kasabaya uğrayan kimsenin durumu gibi. Bu kişinin, “Allah, bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltecek?” demesi üzerine Allah onu yüzyıl ölü olarak tuttu, sonra diriltti. “Ne kadar kaldın” diye sordu. “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldım” dedi. Allah “Hayır, yüzyıl kaldın. Anlamak için yiyeceğine içeceğine bak, henüz değişmemiş; eşeğine bak, -seni insanlara bir işaret kılmamız için- ve kemiklere bak, onları nasıl düzeltiyor ve üzerini etle kaplıyoruz” buyurdu. Artık o adam için durum açıkça ortaya çıkınca, “Biliyorum ki Allah kesinlikle her şeye kadirdir” dedi.” (Bakara-259).
Hz. İbrahim (a.s) Allah’ın ölüleri nasıl dirilttiğini merak ediyordu ve bu diriltme olayını görerek kalbini tatmin etmek istiyordu. Rabbimizde onun istediğini reddetmedi ve kendisine şunu yapmasını emretti: “İbrâhim “Rabbim! Ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster!” deyince, Rabbi “Yoksa inanmıyor musun?” demişti. O “Hayır inanıyorum, fakat kalbim tam kanaat getirsin diye” cevabını verdi. Rabbi “Kuşlardan dört tane al, onları kendine alıştır, sonra (parçalayıp) her bir tepeye onlardan bir parça bırak, sonra onları çağır. Koşarak sana gelecekler ve şunu bil ki, Allah hep galiptir ve hikmet sahibidir” buyurdu.” (Bakara-260)
Birinci olayda diriltme durumundan, ikinci olayda öldürme durumundan bahseden Kuran, bu ayetler ile bizlere deneysel yöntemleri işaret etmektedir.
Bu ayetlere baktığımızda Kur’an-ı Kerim düşünce yönteminin anlaşılmasını belli metotlara bağlamaktadır. Kur’an, insanları öncelikle zihin temizliğine yönlendirmektedir. Çünkü zihin temiz değilse, kişi öğrenmek istediği konuya kendisini zihnen ikna etmemişse o kişi hiçbir şey öğrenemez. Sonrasında ise düşünen akla, işaret etmektedir. Bunların ardından ise nesnel düşünceye işaret etmektedir. Bunlar; düşünmek, araştırmak, sorgulamak, analiz etmek, ilmi araştırmalar yapmak, deneysel çalışmalar yapmak vs… Bu yöntemler insanı hakikate götüren araçlardır ve Kur’an bu yöntemlere dikkat çekerek insanın hakikate ulaşmasına yardımcı olmaktadır.
İnsan bir konu hakkında düşüncesini belirtirken kanıtsız konuşmamalı ve iddialarını öznel bir yöntemle değil, nesnel bir yöntem ile ispatlamaya çalışmalıdır. Bundan dolayı Kur’an delilsiz iddiaları dikkate almamaktadır. İnsanın kurmuş olduğu her bir düşünceye delil getirme zorunluluğuna işaret etmektedir:
“Yoksa O’ndan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: “(Yaptığınızın doğruluğunu ispatlayacak) kesin delillerinizi getirin…” (Enbiya-24). “Allah ile beraber bir tanrı mı var?! De ki: “Eğer (var diyor da) doğru (söyleyen) kimselerseniz delilinizi getirin.” (Neml-64).
Sonuç olarak bir konu hakkında düşüncelerimizi belirtmek en tabii hakkımızdır. Fakat bunu metotsuz yapmanın bir faydası olmayacaktır, sadece ihtilafların artmasına sebep olacaktır. Kur’an düşünsel bir yönteme işaret ederek bize bir tartışma adabı öğretmektedir. 1400 yıl önceden bize gösterilen bu tartışma adabını bilimsel çalışmalarda doğrulamaktadır. Bilimsel araştırma basamakları; problemin belirlenmesi, araştırma ve veri toplama, hipotez, deney sonuç ve değerlendirme aşamalarından oluşmaktadır. Bilim, bu aşamalardan başarıyla geçmeyen bir bilgiyi veya iddiayı kabul etmediği gibi, Kur’an’da delilsiz iddiaları dikkate almamaktadır.
Bir Müslüman’a yakışan tavır, Kur’an’ın işaret ettiği tavırdır. Bir konu hakkında araştırma yapmadan, konu hakkında yeterli argümana sahip olmadan yorum yapmamalıyız, hüküm vermemeliyiz. Çünkü, “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra-36) ayetine muhatap oluruz ve ahirette kendimizi sıkıntıya düşürebiliriz.
Hakikate sevk eden bu ayetler aynı zamanda Allah’a inananların kültür seviyesini ve entelektüel bilgi ve becerisini de artırmaktadır. Demek ki, tahkiki(araştırma ve sorgulama ile yapılan) iman insanın hem ahiretteki hem dünyadaki makamının yükselmesine de aracı oluyor. Yani birey dünyalık ve ahiretlik bir konuyu Kur’an’ın işaret ettiği şekilde çözerse dünyasını da, ahiretini de güzelleştirir. Fakat bunun yanı tersini yaparsa bu durumda da dünyasını ve ahiretini berbat edebilir. O halde yükselmek isteyenler Kur’an’ın düşünsel yöntemine sarılmalı ve Kur’an’ın yolundan ayrılmamalıdır. Rabbim bizleri kendi yolunda, razı olacağı şekilde mücadele edenlerden eylesin.