BİR ACİP MUAMMA
Harun ÇAĞLAYAN
İnsan garip bir muamma… Yedi bin yıllık tarihi, köhne sayfalara işlenmesine rağmen; anlaşılamamış, bilinememiş. Öyle ki insan, bütün bir âlemi gezmiş, keşfetmiş kendi varlığına gelince; onu keşfetmede âciz kalmış.
Kolay değil elbet. Çünkü insan, küçük bir âlem misâli ruhunda, kalbinde binler latifeler taşıyan acip bir muammalar yumağı/silsilesi…
Her bir latife ki bir âlem ve binler âleme fihriste olan kitab-ı kebir ama âciz, ama fakir; küçük, nazik, zayıf.. ama emaneti yüklenmiş, dağların yüklenmekten çekindiği emanete talip olmuş, talip olmuş olmasına da verdiği sözü unutmuş, nisyan derelerinde yol almış.
Bilir ki iktidarı elinin ulaştığı yere kadardır ve yine bilir ki hayalinin tasavvuru Kaf Dağında seyeran edecek kadar geniştir. Ama gel gör ki ülfet ve ünsiyette gâib olmuş, dünyevî ihtiraslara bir sıfır yenik düşmüş…
İnsan bu ya eksik olan. Hani bir peygamberin dediği gibi: “İnsan demek eksik demek, noksan demek…” Acziyetle ilahî dergâhın tokmağına dokunduğu vakit varlık ağacının güzel bir meyvesi; kudreti kendisinden bilmesiyle de rotası belli olmayan, dümeni bozuk isyan gemisinin zelil bir kaptanı… Kendisi aldanıp kaybetmenin yanında, arkasından gelen kafileleri de beraberinde sürükleyen bir pişdâr…
İnsan işte.. bir arayış içinde, lakin aradığı kendi değil. Nice hülyalar peşinde, bir girdabın içinde meçhule yol alan. Yolu Veren’in aziz bir yolcusu iken, nasıl da kendi eliyle kendini zelil eder. Nasıl da pespaye hislerin sarhoşluğuyla ömrünü telef eder. Hayatını hayat verenin ellerine teslim etmesi lâzım iken, gider de isyan vadilerinde, hezeyan çukurlarında heder eder.
İnsanız işte, eksiğiz, kusurluyuz; dünya gurbetine atılmış, efendisinden kaçmış bir köle gibiyiz. Firariyiz amma, misafiriyiz Aziz Hane Sahibi’nin. Küfrân-ı nimet etsek de, Kerim ya ihsanı bol işte… Veriyor, vermem demiyor.
İnsan işte… Hep bir yanı noksan, dolmayı bekleyen, kömürler ile elmaslar arasında gelgitler yaşayan… Ebu Cehil inadında, Ebubekir olma ufkunu gözleyen bir müslüman… Zıtlıkların hanesi hükmünde olan bir acûbe-i sanat işte. Şu dünya gurbetine gönderilmesinin binler hikmetinden bir hikmeti de; tamam olması, eksik olan yanını bularak kemâle ermesi olsa gerek.. ta ki, insan-ı kâmil ufkunun gözdesi olsun diye…