Aralık '22DüşünceSema Ceyhanblue blur bright close up

Rabbime bir şükran ifadesi yazısıdır.

Bir ağustos günü ve insanların sıcaktan buram buram terlediği bir gündü. Sıcaklardan dolayı dışarıda yapmam gereken işlerimin birçoğunu ertelemiş nedense dışarıya çıkmak istemiyordum.

O gün ise dışarı çıkma arzusu benliğimi sarmıştı. O gün sıcağa aldırış etmeden Rabbimin izniyle yola koyulmuştum. Gayr-i ihtiyari sevk-i İlahi beni bir yerlere sevk ediyordu. Mü’minler kardeştir düsturunca bende tanımadığım Berat’a yardıma gönderiliyordum. Çünkü; biz insanlar kainat üzerinde vazifedar memurlarız. Her birimiz yaratıcımız vasıtasıyla ayrı ayrı vazifelerle tavzif (vazifelendirilme) edilmiştik. O gün ben de vazifemi ifa etmek için gönderiliyordum. Cadde üzerinde bulunan fırının yanıbaşında beş altı yaşlarında bir çocukla validesi sandığım bir bayan oturuyordu. Validesi çocuğun kafasını sesi çıkmasın diye göğsüne bastırmış çocuğun yüzü gözükmüyordu. Çocuk ise avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Ağlayan çocuğun ağlama sebebini bilmiyordum ve çocukla annesinin yanına yanaşmıştım. Bir miktar maddi yardımda bulunmak istiyordum. Oysa ki; cüzdanımda çok cüzi bir miktar vardı. Teessür içinde yardım ederken bir yaşlı amca da yardım etmek amacıyla yaklaşmıştı. Dikkatimi çeken bir durum ben ve amcanın verdiği miktarla birşeylerin alınamayacağıydı. O anda onlara dua etmeye başlamış bir yandan da gideceğim yöne doğru adımlarımı hızlandırmıştım. Giderken içimdeki müsbet ses dönüp ufaklığın neden ağladığını sormamı ihtar ediyordu. Ve ben de o sese, içimdeki o uyarıya yenik düşmüş, geri dönüp onların yanına varmış çocuğun neden ağladığını sual ederken, validesi sandığım bayan Berat’ın acıktığını ve açlıktan ağladığını izah ediyordu. Validesinden bu sözleri duyunca rikkat-i cinsiyemden (Şefkat, kendi cinsinden olana acıma) dolayı hüzne gark olmuştum. Bu durumda bayana inşallah biraz sonra döneceğim diyerek yanlarından uzaklaşmıştım. Giderken de bir yandan Allah’a bize verdiği nimetlerinden dolayı da hamd ve şükür ediyordum. Bu sırada içimdeki menfi bir sesle mücadeleye girmiştim.

O sesle beraber nefsim ve şeytan da devreye girmiş, git işini gör, sonra onlarla ilgilenirsin diye telkinde bulunuyorlardı ve ben o sırada kendi kendimle konuşur olmuştum. Orda bir çocuk açken onu doyurmadan, işlerimi halletmeyeceğimi içimden gelen seslere haykırıyordum.

Berat’ın o hali beni teessür içinde bırakmış olmalı ki; sürekli alışveriş yaptığım marketlerin nerde olduğunu bir an unutmuştum. Neyse ki sonunda markete ulaşmıştım. Berat’ın karnını doyuracak hem de sevindirecek birşeyler alma çabası içindeydim . Manidardır ki; cüzdanımdaki cüz-i miktara Allah bereket ihsan eylemişti , o sıcakta suya da ihtiyaç vardır diye su da almıştım. Neticede marketten alışveriş yapmış hızla onların yanına döndüğümde Berat’ın başını sağa ve sola çevirip baktığını görmüştüm. Tabii bu arada Berat’ın yüzünü de yeni görüyordum. Onun beni gördüğü anda sevinç çığlıklarının etrafa yansıdığını hissediyordum. Elimdeki poşeti Berat’a uzattım. Onun ise elimden aldığı poşetin içinden yiyecek ambalajını açmaya çalışırken elleri titriyordu. Bu titreme ya sevinçten ya da midesinin açlığından olabilirdi. Neden olduğunu da hakikatte anlamış değildim. O an duygulanmıştım, gözümden yaşlar boşalıyordu. Ya Rabbim sana şükürler olsun. İçimdeki sese kulak vermemiş evvela işlerimi halletmemiştim. Öncelikle yapmam gerekeni yapmıştım. Rabbime şükürler olsun. Önce aç olan bir çocuğun karnı doyurtmuş ve bana da doğru olanı yaptırmışsın diyerek göz yaşlarımı siliyordum. Berat’ın karnı doyunca keyfi yerine gelmiş etrafa gülücükler savuruyordu. Oradaki vazifem bitmiş ve asıl işlerime koyulmuştum. Gittiğim Ptt’de herzaman yüzlerce kişiyi sırada beklerdim. O gün ise gişelerin önünde kimseler yoktu. Takip fişimi almış ilk sırada işlemlerimi memura gördürüyordum. İşim bittiğinde ise Ptt’nin bir anda dolduğunu müşahede ettim. Demek ki Rabbim Berat’ın hatırına o gişeleri özel olarak bana tahsis ettirmişti. Hamd üstüne hamd ediyordum. Döndüğümde ise Berat sokak ortasında kedi ve köpekleri kovalıyordu. Validesi sandığım bayana yaklaştım. Neden Berat’ın sağına soluna baktığını sual ettim. Kadınla konuşunca anladım ki; ben onların yanından ayrılınca babaannesi olan hanım Berat’a “Ağlama, bak teyzen sana birşeyler alıp getirecek” demiş. Berat’ın beni karşısında gördüğünde sevinçten çığlık atmasının sebebi oymuş. Bu arada Berat hem öksüz hem de yetimmiş. Bunu da duyunca bir taraftanhüzün bir taraftan da gönül rahatlığı içinde eve dönerken hafızamda yalan ve güven duygusunun ehemmiyetini derhatır (hatırlama) etmiştim.

Anne ve babalar çocuk yetiştirirken güven duygusunu aşılamalarının ve yalanın ne kadar kötü bir haslet olduğunu onlara küçükken öğretmelerinin en ehemmiyetli bir ebeveyn vazifesi olduğunu bir kez daha derk (anlamak) etmiştim. Eğer ben evvela işlerimi halledip dönseydim hem işim öyle kolay gitmeyecek hem de Beratlar ben gelmeden evlerine döneceklerdi. O zaman Berat insanlara güven duygusunu yitirecek ve yalana alışacaktı. Allah’a şükürler olsun, Berat’a o duyguları yaşatmamış ve kendim de müslüman ve mü’minlerin vasıflarının nasıl olması gerektiğini birkez daha hatırlamıştım.

VELHASIL: Eğer olumsuz duyguları başıboş bırakır; azdırır ve meşru çizgiye çekemezsek kötü hasletler alabildiğine serpilip büyür. Nefs-i emareye akıl, kalb, vicdan müdahale edemez. ( İtimat, güven yoksa, hayatın ne anlamı kalır diyorsanız Almanların şöyle bir atasözü var. Sieher ist sieher, kontrol ist besser! (Güven iyidir, ama duyguları kontrol etmek daha iyidir.) En kötü yalanlardan biri, çocuklara söylenen yalandır. Çünkü; onlar hemen inanırlar. Yalan, güven ve emniyeti, huzur ve itimadı yok eder.

NÜKTE: Güven bir çiçektir sularsan neşvü nema bulur, sizi sarar ve sarmalar. Yalan ise zakkuma benzer düştüğü toprağı zehirler…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Post comment