Dinini dünyaya değişenlerin bir vasfıdır Bel’amlık. Kur’anda bu vasfıyla anlatılan ama ismi zikredilmeyen bir şahıstır o. Zira bu hikayede geçen sırat-ı müstakimi kaybetmenin, yoldan çıkmanın ve dalâlete sapmanın arkasında en önemli saik dünya vâridâtları olduğudur. Nefsin hırsları, arzuları, makam, itibar ve kadın gibi sebepler insanı hangi makamda olursa olsun ayağını kaydırabilir. İşte onlardan biri de Bel’am bin Baûra’dır.
Mesele Kuran’da işareten şöyle geçmektedir. “Onlara şu adamın kıssasını anlat, ona ayetlerimiz hakkında bilgiler verdik de, o bunlara önce uyduğu halde daha sonra bunlardan tamamen sıyrılıp uzaklaştı. Şeytan onu peşine taktı ve bu suretle azgınlardan biri haline geldi. Biz dileseydik o kişiyi ayetlerimizle yüceltirdik. Fakat o dünyaya sımsıkı sarıldı, ihtiraslarına uydu. Allah’ın ayetleri ile bilgilendirildiği, fakat tabiatının kötülüğü yüzünden bu bilgileri daima dünya menfaatlerine alet eden bu adamın durumu, kovsan da kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp durmadan soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte ayetlerimizi yalanlayanların hali budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür öğüt alırlar . (Araf 175 -176)
Musa (as) zamanında yaşayan Bel’am, ism-i azamı bilir, bu sayede duası kabul olurdu. Öyle yüksek ilim sahibi idi ki nâmı her yere ulaştı. Tabii ki böyle bir ilim sahibi de kendi derecesine göre imtihan olacaktı. Kavminin azgınlığı yüzünden, Allah’ın emriyle Musa (as) ın bu şehri fethetme haberi üzerine, o beldenin hükümdarı Musa (as) ve ordusu aleyhine beddua etmesini istediler. Baştan bunu reddetti, bir peygambere beddua etmenin helaka götürecek bir şey olduğunu söyledi. Ancak şehrin ileri gelenleri durmadılar, çeşitli vaatler ve teklifler sundular, olmadı. Ancak herkesin zayıf olan bir yanı olduğundan, onun hanımına düşkün olmasını kullandılar. Hanımına giderek çok değerli ziynetlerle onu kandırdılar. O da Bel’am’ı çeşitli hilelerle kandırdı.Toplumun dışlaması, hanımın baskısı, dünyevi tekliflere dayanamayan Bel’am’ı şeytan böylece yoldan çıkartmış oldu.Halbuki beddua etmeye giderken bineği gitmedi, bineği dövdü yine adım atmadı. Daha sonra hayvan dile geldi yine de geri dönmedi. Nihayet dua için gittiği dağda bedduaya durunca, dili göğsüne kadar sarkıverdi. Adeta köpek gibi solumaya başladı. Kendisinin dünya ve ahiretinin helak olduğunu gören Bel’am, bu kez yine durmadı. Yanındakilere bir hile öğreterek Musa (as)’ın ordusunu durdurmak istedi. İşte bu onun toplumuyla birlikte helak olmasına sebep olmuştur.
Şimdi buradan alınacak ders pek çok, ancak en önemlisi ilim sahibi de olsa, manevi mertebe sahibi de olsa her kul için ayağın kayması ve sırat-ı müstakimi kaybetme ihtimali mevcuttur.Ayrıca her devirde dinini dünya için satan âlimler olduğu gibi, din ile dünyasını kazanan kimseler de olagelmiştir.Böyle kimseler kendi ahiretleriniyaktıkları gibi onlara tâbi olanları da ziyana uğratırlar.Hakiki âlim dinini, ilmini ve makamını dünyevi makam ve menfaat vasıtası yapmaz. O dinin haysiyetini muhafaza ettiği gibi, ilmin şerefini dahi korur.
Daha genel anlamda mümin, dünya için dinini feda etmez, her türlü gelirleri ve akarları gerektiğinde elinin tersiyle iter. Ki son asırda Bediüzzaman hazretlerinin, hayatında kimseden hediye kabul etmemesi böyle bir ihtiyat ve hassasiyet içindir. Çünkü (Duha 4 ) “senin için ahiret daha hayırlıdır” buyurulmaktadır. Böylece Rabbimiz bizi bir kez daha, dünyevi kesretle, servetle gözleri husuf tutmuş idrakimizi uyarmaktadır.Ayrıca Bel’am’lık asırlar öncesinde kalmış bir olay değil, daima nefislerde tekrar eden bir sınavdır.